Necdet Topçuoğlu


24 OCAK KARLARINDAN DERS ALMAK

Devletin içinden gelen bir bürokrat olarak ekonomideki kriz yıllarını çok iyi hatırlıyorum. 24 Ocak Kararlarından ders alınmadığı için nasıl bu günlere geldiğimizin hikayesini yazacağım.


24 OCAK KARLARINDAN DERS ALMAK

Necdet Topçuoğlu

Devletin içinden gelen bir bürokrat olarak ekonomideki kriz yıllarını çok iyi hatırlıyorum. 24 Ocak Kararlarından ders alınmadığı için nasıl bu günlere geldiğimizin hikayesini yazacağım.
1985 yılının Kasım ayında enflasyon %40’ı geçmişti. Halk bugünkü gibi zor bir dönemden geçiyordu. ANAP ve Özal eleştirilerin odağındaydı.

O günlerde Başbakan Özal’ın Başdanışmanı olan ,Adnan Kahveci, gazetecilere tartışma yaratan bir açıklama yapmıştı. “Sonunda enflasyon mikrobunu bulduk.” demişti. Adnan Kahveci'ye göre,  enflasyonu yükselten mikrobun adı “DÇM” yani “Dövize Çevrilebilir Mevduat” hesaplarıydı. Elbette tek sebebi değil, en büyük sebebidir, demek mümkündür.

DÇM, 1967’de Demirel’in Başbakanlığındaki Adalet Partisi iktidarının döviz açığına karşı bulduğu bir formüldü. O yıllardaki kambiyo rejimi yüzünden yurt içindeki vatandaşların dövizi olmadığı için hedef yurtdışındaki vatandaşların, özellikle işçilerin dövizlerini çekmekti. İlk başta parlak bir formül olarak görünüyordu. Ancak tehlikenin çok büyük olduğu yaşanarak öğrenilmiştir.

Türkiye’deki bankalarda dövizle açılan hesaplardaki mevduat TL’ye çevrilerek kayıtlara TL mevduat olarak geçirilecek, daha sonra hesap sahibi parasını döviz olarak çekmek istediğinde Türk lirası mevduat, cari kur üzerinden dövize çevrilerek hesap sahibine ödenecekti. Bilgisizliğin bu kadarına pes demek gerekiyordu.

Yani Hükumet mevduatlara kur garantisi vermişti. Kurun yükselmesinden doğabilecek aleyhteki farklar hesap sahibine yansıtılmayacak, aynen kendisine ödenecekti. Tam bir Nurettin Nebati modeli demek mümkündür. Verilen garantiye rağmen DÇM hesapları başlangıçta çok ilgi görmemiştir.

Ancak, 1970 yılındaki devalüasyondan sonra model kârlı hale gelmiş ve 3,5 milyar dolar Türkiye’ye akmıştır. Peş peşe gelen devalüasyonlarla artan döviz fiyatları nedeniyle, Hazine’nin üzerine yıkılan borçlar taşınamayacak hale gelince, 12 Mart sonrası kurulan hükümetin Maliye Bakanı Ziya Müezzinoğlu DÇM uygulamasını enflasyon yarattığı gerekçesiyle kaldırmayı sağlamıştır.

Fakat bir yıl sonra, önce 73 Petrol Krizi, ardından 74 Kıbrıs Barış Harekatı ile Türkiye yeniden derin bir döviz sıkıntısına düşmüştür. O günlerde DPT ve Hazine bürokratları hükümetlere vergi reformu, acil ekonomik reform tavsiyelerinde bulunuyordu. Ancak siyasi bedeli ağır olur diye, iktidarlar bu yapısal reformlara yaklaşmıyorlardı. 1975 yılında kurulan Birinci Milliyetçi Cephe Hükümetinin aklına  kurtuluş reçetesi olarak DÇM geldi.

Döviz yokluğu ve bunun yarattığı bunalım karşısında hükümet “döviz gelsin de, nasıl gelirse gelsin” anlayışıyla davranıyordu.  Başvurulan çare belki günü kurtaracaktı ama, gelecekte Türk ekonomisi için çok daha büyük tehlikeler oluşturacaktı. Nitekim o tehlike 1978 yılında gelmiştir. Ben o tarhte üniversiteden yeni mezun olmuştum. Devalüasyonlarla ağırlaşan DÇM ödemelerinin yapılamadığını hatırlıyorum. Zira Almanya da işçi olan babamın da DÇM hesabı bulunuyordu. Bayağı paniklemiştik.

1979 yılında borçlarını ödeyemeyecek hale gelen Türkiye, DÇM anlaşması yapılan 220 yabancı banka ile masaya oturmuş, vadeleri 1981’e kadar dolacak olan, 2.5 milyar dolarlık DÇM ödemesini “devlet borcu” olark üstlenmiş, borcun kapatılmasını taksitlerle yedi yıl sonraya erteletmiştir. Maliye Bakanı Müezzinoğlu bu anlaşma için “Gelecek kuşaklar için düşündürücü bir örnek olarak anılacaktır” demiştir.

Nihayet ekonomi bu yükü daha fazla taşıyamamış ve 1980’de 24 Ocak kararları alınmıştır. Ekim 1984 tarihine gelindiğinde,1989 yılına kadar 4 yıl içinde altı ayda bir, sekiz eşit taksitle ödenecek ilk DÇM taksidinin ödeme zamanı gelmişti. Maalesef devletin bu taksiti ödeyecek parası yoktu. Bu nedenle Merkez Bankası para bastığı için, artan emisyon, halka yüksek enflasyon olarak yansımıştır. Enflasyon %60'ı aşmış, büyüme sıfıra düşmüştür.

DÇM borçlarında kur garantisi üstlenen Hazine’nin uğradığı zarar, bugünkü para değeriyle 3 trilyon lira dolayındadır. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bunun benzeri görülmemiştir. Bu zarardan kurtulma fırsatı ise, 24 ocak kararları alınırken ve erteleme anlaşmaları yapılırken kaçılırmıştır. Bu uygulamadan her zaman olduğu gibi, en başta kara para sahipleri yararlanmıştır.  DÇM ödemeleri için son dört yılda 2,2 trilyon lira para basıldığı açıklanmıştır. 1970’lerden kalan DÇM ödemelerinin son taksiti Eylül 1989’da ödenmiş ve hesap kapatılmıştır.

DÇM borçlarından kurtulan Turgut Özal, inşallah gelecek Hükümetler bundan ders alırlar. Bir daha böyle hesapsız, kitapsız hatalar yaparak, gelecek nesilleri zor taşınacak bir yükün altına sokmazlar demiştir. Sanıyorum hafızalarımızı biraz tazelemiş olduk. Ancak ders almış olduğumuzu söyleyemem. Balık akıllı  bir milletiz. Ekonominin insafı yoktur. Tarihten ders almayanlara cezayı kesmektedir.

Önce 1967’de, ardından 1975’de, parlak bir fikir olarak düşünülen ve her seferinde ağır faturası yüzünden vazgeçilen model, 21 Aralık 2021 tarihinde Kur Korumalı Mevduat (KKM), olarak yeniden Milletin karşısına çıkarılmıştır. Eskiden olduğu gibi, şimdi de yanlış ekonomik politikanın bedelini Milletimiz ağır enflasyon olarak ödemektedir. Akılsız başın cezasını cüzdanlar ve gelecek nesiller çekmektedir. Başarı geçmişin hatalarını tekrarlamakla değil, geçmişten ders almakla mümkündür.

Kur Korumalı Mevduat için ödenen faizin 1,2 trilyon TL. olduğu ifade edilmektedir. Burada da vurgunu vuran eskiden olduğu gibi, kara para sahipleri olmuştur. Diğer yandan yüksek faiz için ödenen para da bir trilyon TL'nin üstündedir. Geçmişten geleceğe yaptığımız ufuk turu, sorunun nereden kaynaklandığını bize göstermektedir. Şimdi korku iklimi yaratarak, algı operasyonlarıyla bir sonuç elde edeceğini sananlar, yanıldıklarını görmüşlerdir. Gerçek vatanseverler sahte umutlara kanat takanlar değil, acı gerçekleri korkusuzca haykıranlardır. Umarım ders almışlardır.

(25, Ocak, 2025-Ankara)