AİLE YILI VE NÜFUS PLANLAMASI
Necdet Topçuoğlu
Erdoğan 2025 yılını aile yılı olarak ilan etmiştir. Buna gerekçe olarak da, nüfus artış hızının çok düştüğünü göstermiştir. Halbuki nüfus artışının, imkanlar dikkate alınarak, bir plan çerçevesinde teşvik edilmesi gerekmektedir. Nüfus planlaması, bir insanın doğumundan ölümüne kadar geçen süre içinde, insanca yaşayabilmesi için, ihtiyaç duyacağı her türlü yiyecek, giyecek, barınma, sağlık, eğitim, sosyal ihtiyaçlar hesaplanarak, bunların imkanlar ile karşılaştırılması sonucu, ne kadar nüfusun olması gerektiğinin hesaplanmasıdır. Beslenemeyecek ve isdihdam edilemeyecek miktarda nüfus istemek, doğru bir nüfus politikası değildir.
Bir insanın ortalama ömrü dikkate alındığında, aslında nüfus planlamasının ne kadar zor ve karmaşık bir plan inşası olduğu anlaşılmaktadır. Ancak bu planın sağlıklı bir şekilde yapılabilmesi için, planlamanın toplumun çekirdeği olan aileden başlatılması sağlıklı bir hesaplama yapılması bakımından önemli görülmektedir. Aile bir toplumun yapı taşıdır. Yapı taşı ne kadar sağlam olursa, bu yapı taşlarından inşa edilen toplum da o kadar sağlam olur. Her aile bir projedir. Karşı cinsten iki genç, biz bir araya gelir bir yuva kurarsak, iki kişiyi bakarız. Sonra doğacak çocuklarımızı da bakıp, büyütüp, istikbale hazırlarız düşüncesinden hareket ederek çekirdek aileyi kurmalıdırlar. Çocuk yapma kararı eşlerin hakkıdır. Bu karar devleti yönetenlerin işi değildir. Onlar refah seviyesini yükseltirlerse, buna bağlı olarak nüfus zaten artar.
Konuyu nüfus istatistikleri açısından ele alırsak, üç çocuk yapılırsa, bunlardan birisi annenin yerine, ikincisi babanın yerine geçer, üçüncü çocuk da ülkenin nüfusuna bir kişi katkı sağlar. İki çocuk yapılırsa, birisi annenin yerine, diğeri de babanın yerine geçer. Bu durumda ülke nüfusuna olumlu, ya da olumsuz etkisi olmaz. Ailede tek çocuk olursa, bu çocuk anne veya babadan birisinin yerine geçer, bu durumdaki aileler ülke nüfusunun bir kişi azalmasına neden olurlar. Nüfus artışını destekleme politikaları bu hususlar dikkate alınarak tespit edilmelidir.
İ
Ancak ailelerin nüfus istatistikleri gerçeğini dikkate alarak, çocuk planlaması yapacaklarını düşünmek mümkün değildir. Genellikle eğitim seviyesi yüksek olan bilinçli aileler, bakıp, büyütüp, istikbale hazırlayacakları kadar çocuk yapmayı düşünürler. Sağlıklı nüfus planlamasının temeli işte bu yaklaşımla ailede başlar. Aileden hareket ederek, ülkenin nüfus planlamasına geçersek, burada sınırlayıcı faktör, ülkenin mevcut ve potansiyel imkanlarıdır. Ülkeyi yöneten hükumetlerin artan nüfusu iş sahibi yapacak istihdamı yaratmaları zorunludur. Bir kişiyi istihdam edebilmek için ne kadar yatırım yapılması gerektiği konusunda ekonomik hesaplar vardır. Bu miktarın 2.500 Bin TL olduğu söylenmektedir. Mevcut imkanların göz ardı ederek nüfus artışının teşvik edilmesi, sağlıklı bir nüfus politikası değildir.
Bir ülkenin ekonomik yapısını oluşturan sektörler vardır. Bunlar, Sanayi, tarım, orman, bilişim ve hizmet sektörleri gibi ana sektörlerdir. Bu ana sektörlerinde alt sektörleri bulunmaktadır. Devletin iktisadi yönden nasıl bir devlet olduğu, bu sektörlerden hangisinin lokomotif sektör olarak seçilmesine bağlıdır. Yatırımlar ve yatırımların ihtiyaç duyduğu finansman ve iş gücü planlaması da buna göre yapılmaktadır. Organize olmuş bir devlet, hangi sektörde ne kadar nüfusun istihdam edildiğini, ne kadar nüfusa ne kadar ücret ödediğini bilmektedir. Devletin sosyal ve ekonomik yapısının değişmesine göre, sektörler arasında ve kırsal kesim ile kentler arasında nüfus geçişleri olmaktadır.
Devletin gelişmişliği, nüfusunun sayısı ile değil, nüfusunun eğitim kalitesi ile değerlendirilmelidir. Eğitimli nüfusun, eğitimi ile ilgili sektörlerde üretime katkısı sağlanmalıdır. Her birey ekonomiden, ekonomiye olan katkısı oranında pay almalıdır. Aksi takdirde ciddi adaletsizlikler söz konusu olmaktadır. Örneğin, karı koca çalışan iki çocuklu bir aile, Sosyal Güvenlik Kurumuna iki pirim ödeyerek, dört kişinin sosyal güvenliğini sağlarken, yalnız babanın asgari ücret karşılığı çalıştığı 10 çocuklu bir aile ise, 12 kişinin sosyal güvenliğini sağlamaktadır. Bu durum büyük bir adaletsizliktir. Bu kurumları sürdürülebilir bir şekilde yaşatabilmek mümkün değildir. Dünya ortalamasına göre, yaklaşık dört çalışan ödediği pirimler ile bir emekliyi finanse ettiği halde, Türkiye de yaklaşık 1,58 çalışan bir emekliyi finanse etmektedir. Bu durum kurumların iyi yönetilmediğini göstermektedir.
Son zamanlarda dünya nüfusunun çok fazla olduğu, bu nüfus yükü ile huzurlu bir yaşamın mümkün olamayacağı tartışılmaktadır. Bu fikre katılmamak mümkün değildir. Artan nüfusun protein ihtiyacını karşılamak için buna bağlı olarak, hayvan sayısı da artmaktadır. Bunları birlikte düşündüğümüzde atmosfere çok fazla miktarda karbon dioksit ve metan gazı salınmaktadır. Ayrıca sanayi kuruluşlarının saldığı kloro floro karbon gazları ile taşıtların saldığı eksoz gazları da dikkate alındığında küresel ısınma kaçınılmaz hale gelmektedir. Bilim insanları, atmosferin kirlenmesi ile sera etkisi meydana geldiğini, bununda küresel ısınma meydana getirerek, gece gündüz sıcaklık farkını ortadan kaldırdığını ifade etmektedirler. Dünya atmosferinin aşırı ısınması, başta kutuplardaki buzulların erimesi olmak üzere doğal dengeyi bozmaktadır.
Nüfus istatistikleri ve nüfus planlaması konusundaki bilimsel gerçekler, yukarıda açıklandığı gibi olmasına rağmen, bu gerçeklere uygun tedbirler alınmadan, nüfus artışını teşvik etmek amacıyla aile yılı ilan etmek, iç politika manevrasıdır. Doğanın gücü, bozulan dengesini yeniden kurmaya kodlanmıştır. Kutuplarda buzulların erimesiyle ortaya çıkan zombi virüsler, yaşamakta olduğumuz salgın hastalıklar ve çeşitli afetler, doğanın kendisini yenileme hareketleri olarak değerlendirilmelidir. Yaşanmakta olan küresel afetler, dengeleri bozan dünya canlılar nüfusunu, doğal olarak planlanmaktadır.
(15, Ocak, 2025-Ankara)