Necdet Topçuoğlu


ATATÜRK'ÜN EKONOMİ POLİTİKASI

Ben Atatürkçü olduğunu ifade eden bir yurttaş olarak, yaşımdan fazla Atatürk ile ilgili kitap okudum. Halen de okumaya devam ediyorum


ATATÜRK'ÜN EKONOMİ POLİTİKASI

Necdet Topcuoğlu

Ben Atatürkçü olduğunu ifade eden bir yurttaş olarak, yaşımdan fazla Atatürk ile ilgili kitap okudum. Halen de okumaya devam ediyorum. Ayrıca bütün ideolojik görüşleri, üzerinde yorum yapacak kadar inceledim. Ancak Atatürk’ün Türkiye de uyguladığı modelin tam anlamıyla hiçbir ideolojiye birebir uymadığını gördüm. Atatürk’ün uyguladığı model, bütün ideolojiler incelendikten sonra, Türkiye’nin şartlarına en uygun çözümü getiren bir model olmuştur. Hiçbir ideoloji teorik olarak alınıp, pratik olarak Türkiye özelinde hayata geçirilmemiştir. Türkiye’nin şartları neyi gerektiriyorsa ideoloji adı konulmadan çözüm üretilmiştir. İşte Atatürk'ün ideolojisi, genç Türkiye'nin şartlarınaa uygun bir sentezdir.

Atatürk’ün kurmuş olduğu Cumhuriyet Halk Fırkası’nın bu günkü yöneticileri, şimdiki adıyla Cumhuriyet Halk Partisinin "Sol Sosyal Demokrat" görüşlere sahip bir parti olduğunu ifade etmektedirler. Halbuki Atatürk’ün sağlığında Kapitalist, Sosyalist ve Sosyal Demokrat ideolojiler vardı. Bu ideolojik düşünce akımları Atatürk’ten sonra ortaya çıkmış değildir. Ancak Atatürk ve arkadaşları bu ideolojilerden söz etmemişlerdir. Atatürk’ün partisi, milliyetçi, halkçı, devletçi ve devrimci bir kitle partisi idi. Partinin ana akım merkez politikalardan Ortanın Soluna kayması Bülent Ecevit döneminde olmuştur.

Ekonomik görüşlerin tarihi sürecinde Liberalizmin, Kapitalizm ile özdeş hale gelmesi, liberal görüşe sahip olanları yeni arayışlara yönlendirmiştir. Çünkü vahşi kapitalizm denilen uygulama, gelir dağılımındaki haksızlığı kabul edilemez boyutlara taşımıştır. Diğer yandan sosyalist sistemde üretim artışındaki başarısızlık, rekabet olmadığı için israftaki fazlalık ve teknolojik yetersizlik bu sistemi de işlemez hale getirmiştir. Hatta bu sistemi uygulayan Sovyetler birliği 1989 yılında dağılmak zorunda kalmıştır. Buna karşılık Liberalizm rekabete dayalı serbest piyasa ekonomisi sayesinde kendisini yenileme imkanı bulmuştur. Ancak kârların azalması sebebiyle ücretler baskı altında kalmış, bu nedenle işçi sendikalarının itirazlarıyla karşılaşılmıştır.

İşçi sendikalarını ikna etmek amacıyla, üretim aşamasında yapılan düzenlemeler Liberalizmden bağımsız olarak ‘’sosyal liberalizm’’i ortaya çıkarmıştır. Bu görüşe göre sendikalar, işçiye işverenin iş yeri olduğu gerçeğini görmüşlerdir. İş yeri sayısını artırmadan istihdamı artırmak mümkün değildir. İşyeri sayısını artırmak için devletin yatırım yapması, iş yeri açması liberal görüşe olumsuz etki yapmıştır. Üretimde işçi ücretlerinin artırılması için, emeğin veriminin artırılması zorunludur. Emeğin veriminin artırılması, yeni teknolojiler, eğitilmiş insan gücü ve ilave sermayenin üretime sokulması ile mümkündür. Emeğin ücretinin düşünülmesi liberal düşünceye sosyal içerik kazandırmıştır. Böylece liberallerin serbestlik anlayışına, kamu yararı gözetilerek devletin müdahale etmesi söz konusu olmuştur.

Vahşi kapitalizme dönüşen Liberalizm, sosyal adalet ile ilgilenmemektedir. Ülkemizdeki son uygulamalar bunun en canlı örneğidir. Toplumu oluşturan sosyal kesimler arasındaki gelir dağılımı adaleti bozulduğunda, toplumsal huzur bozulmuştur. Toplumsal huzuru sağlamanın yolu sosyal adaleti sağlamakla mümkündür. İşte ‘sosyal liberaller’ bunu savunmaktadırlar. Liberalizm hak ve özgürlüklerin kötüye kullanılmasına imkan sağlamaktadır. Buna karşılık, sosyal liberaller hak ve özgürlüklerin kötüye kullanılmasına karşı çıkmaktadırlar. Hak ve özgürlüklerin, başkasının hak ve özgürlüklerini yok etmek amacıyla kullanılması, toplumsal barışı bozmaktadır. Bu nedenle ‘Sosyal Liberalizm’’ barış ve demokrasinin bir gereği olarak görülmelidir.

Bu ayrıntıyı anlattıktan sonra, Sosyal Demokrat deyimini kullanırken biraz daha temkinli olmaya gerek duyulmaktadır. Sosyal Demokrasi, 1930’ların Almanya’sında gelişen bir ideolojidir. SDP üyesi Eduart Brenstein'ın fikirlerine dayanmaktadır. Eduart Brenstein, Komünist teorinin tutarlı olmadığını, kendi içerisinde reforma tabi tutulması gerektiğini savunmuştur. Ona göre, devrim ile iktidara gelmek sıkıntılıdır. Örnek olarak 1917 Rusya’sındaki Sosyalist Devrimi göstermiştir. İktidar, yumuşak yöntemler ile de elde edilebilir, demokrasi içerisinde iktidara gelmek mümkündür diyordu. Bunun için politik haklara sahip olmanın yeterli olacağını, akılcı yolun ihtilal değil, politik hakları kullanarak iktidara gelmek olduğunu savunmuştur.

Brenstein 1932 yılında öldükten sonra, fikirleri Avrupa da hızla gelişmiştir. İşçi sendikaları ve politikacılar, ihtilalden söz etmemişler, ekonomiden daha fazla pay almanın, kendileri için yeterli olacağına işçileri ikna etmişlerdir. Sosyal demokratlar üretimle hiç ilgilenmemişler, sadece eşit paylaşım söylemi ile işçi sınıfını etkisizleştirmişlerdir. Bu nedenle devrimciler Sosyal demokratları işçi sınıfına ihanet etmekle suçlamaktadırlar. Ekonomik gerçekler üretim olmadan bir paylaşımın söz konusu olamayacağını göstermektedir. Bu nedenle zaman içinde Sosyal Demokrat ideoloji piyasa gerçekleri doğrultusunda gelişerek şekil değiştirmiştir. Üretimi önceleyen, sonra hakça paylaşımı savunan bu yeni görüşe ‘’Sosyal Liberal’’ görüş denilmektedir.

Atatürk’ün Kurtuluş Savaşından sonra başlatmış olduğu, ekonomik kurtuluş savaşı döneminde Türkiye fakir bir tarım toplumu idi. Sanayileşme olmadığı için işçi sınıfı da yoktu. Yatırım yapacak kadar özel sermaye birikimi olmadığı için, yatırımlar devlet eliyle yapılmıştır. Bu dönemdeki devletçilik zorunlu bir devletçilik anlayışı olmuştur. Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin ekonomi politikası 1923 yılında toplanan Birinci İzmir İktisat Kongresi’nden sonra şekillenmeye başlamıştır. Bu kongre ‘’Misak-ı İktisadi’’ kararları alarak dağılmıştır. Atatürk, benim sivil siyasetteki karşılığım Celal Bayar’dır demiştir. Tek parti dönemi olduğu için o dönem herkes Cumhuriyet Halk Partiliydi. Çok partili döneme geçildikten sonra insanların da görüşlerin de değiştiği bilinmektedir.

Atatürk yaşadığı dönemde klasik ideolojilere dayanan bir ekonomi politikası izlememiştir. ‘’Milli ekonominin temeli ziraattır’’ derken, izlenen ekonomi politikasının milli olduğunu vurgulamıştır. Her sektörde önce üretimi, sonra hakça paylaşımı sağlayarak dengeli bir kalkınmayı hedeflemiştir. Borçlanmayı değil, milli tasarruflara dayanan denk bütçeli bir ekonomi politikasından yana olmuştur. Kendisi adını telaffuz etmemiş olmakla birlikte, Atatürk’ün izlemiş olduğu ekonomi politikasını ‘’Sosyal Liberal’’ olarak tanımlamak mümkündür. Günümüzde Sosyal Demokrat olduğunu ifade edenlerin, gerçekte Sosyal Liberal olduklarından habersiz oldukları anlaşılmaktadır.

(06, Kasım, 2024-Ordu)