Necdet Topçuoğlu


BU GÜN GÜNLERDEN CUMA

Cuma namazına gitmek bana rahmetli Dedemden kalan bir ritüeldir. Traş olmak, banyo yapmak, temiz giysiler giymek Dedemin o yokluk yıllarında bile ihmal etmediği hususlardı. Ben de peşine takılır giderdim.


BU GÜN GÜNLERDEN CUMA

Necdet Topçuoğlu

Biraz sonra Ordu Güzelyalı'daki Madenler Camisi'ne Cuma Namazı kılmak için gideceğim. Cuma namazına gitmek bana rahmetli Dedemden kalan bir ritüeldir. Traş olmak, banyo yapmak, temiz giysiler giymek Dedemin o yokluk yıllarında bile ihmal etmediği hususlardı. Ben de peşine takılır giderdim. Ordu Çambaşı Yaylasında dahi bu alışkanlık devam ederdi. Hevrek Obası'ndan iki saatlik mesafeye Camiye giderdik.

Her Cuma birçok dostumdan "Hayırlı Cumalar" kutlaması alıyorum. Genellikle ben de onlara dönüş yapıyorum. Halbuki Tanrı'nın bütün günleri hayırlı olmalıdır. Haftanın 7 gününden birisi hayırsız olsa ve başımıza çeşitli afetler gelse ne yaparız? Bu nedenle bütün günlerimizin hayırlı olmasını dilemeliyiz. Cuma cemaatin toplandığı gün, Cami cemaatin toplandığı mekân demektir. Cem olmak toplanmak bir araya gelmektir. Cami cemaatı, Camide cem olan insanlar anlamındadır. İnançsız insan olmaz, inanmadığına inanmak bile bir inançtır.

Son zamanlarda Cuma namazına gitmek içimden gelmiyor. Cami ibadet yeri olmaktan çıkmış, siyasi propaganda mekânı haline gelmiştir. İmamlar din ve ahlâktan söz etmek yerine, iktidarın değirmenine su taşımaktadırlar. Sanki iktidar partisinin üyesi gibi davranmaktadırlar. Mademki bir toplumda yaşıyoruz, o toplumdaki sosyal etkinliklerde yer almak gerekir. Rahmetli Atatürk Cuma Namazlarını her hafta farklı camilerde kılarmış. Bir cihat müslümanı olarak halkın birlik ve beraberliğine önderlik ediyormuş. Atatürk düşmanları inkâr etselerde gerçek budur. Bilinmesini arzu ederim.

Şimdi gelelim namazda Tanrı'ya ne söyleyip, ne dilediğimize. Ben sadece Cuma Namazı kılıyorum. Her gün beş vakit namaz kılanları ele alalım. Her gün beş vakit Tanrı'ya aynı dilekleri tekrarlıyorlar. Sübhaneke, Fatiha, İhlas, Kevser, Tebbet, Fil, Ettehiyyatü, Salli ve Barik en çok Tanrı'nın huzurunda okunan dualardır. Ben bu duaların hepsini ve daha fazlasını ezbere biliyorum. Müezzinlik çok yaptım. Ara sıra istek üzerine namaz kıldırdığım da olmuştur. Kur'an mealini Hakkı Yılmaz'ın eserinden defalarca okudum. Halen de gerek olunca açıp bakarım.

Şimdi Namaz da okuduğumuz duaların Türkçe karşılıklarına bir göz atalım: “Biz sana kevseri verdik, o halde sen de Rabbin için namaz kıl, kurban kes. Asıl zürriyetsiz (soyu devam etmeyen) olan, sana buğzedenin (küfredenin) kendisidir.” Dua da aynen bunları söylüyoruz. Hem de günde beş defa. Bir başka duaya geçelim “Ebu Leheb'in iki eli kurusun. Kendisi de kurudu gitti. Ona ne malı ne kazancı yaramadı. O da, gerdanında bükülmüş bir ip olduğu halde odun hammalı olarak karısı ile birlikte alevli bir ateşe atılacaklar.” Okuduğumuz her duaya göre Türkçesini yazabilirim.

Düşünüyorum ve kendimi sorguluyorum. Bunlar Tanrı'nın huzurunda söylenecek sözler mi? Ne anlamı var, ne amacı var ki bunları bir ömür boyu tekrarlayıp duruyoruz diye. Dualara devam edelim bakalım Türkçe neler diyoruz. "Görmedin mi Allah fil sahiplerine ne yaptı? Onların kötü planlarını boşa çıkarmadı mı? Onların üstüne ebâbil kuşlarını göndermedi mi? Ki o kuşlar, onların üzerlerine pişkin tuğladan yapılmış taşlar atarlardı. İşte bu atışlar onları, yenik ekin yaprağı gibi paramparça ediverdi." Denilmektedir.

Peki ya şu salavatlara ne demeli: "Allahım; İbrahim ve ailesine verdiğin salluyu (desteği, nimeti, değeri, saygıyı) Muhammed ve ailesine de ver. Allahım; İbrahim ve ailesine verdiğin zenginliği-bereketi Muhammed ve ailesine de ver." Denilmektedir. Bu dualar Türkçe yapılırsa, insanların benim gibi düşüneceklerine inanıyorum. İşte bu nedenle Arapça dua edilmesi konusunda ısrar edilmektedir. Her millet ibadetini kendi dilinde yapmaktadır. Bizde ibadetimizi kedi dilimizde yapmalıyız. Kimse merak etmesin, yüce yaratan Tanrı her dili bilir ve anlar. Yeter ki dua samimi ve kalpten yapılmış olsun.

Gelelim sonuca, bu gerçekleri yazınca ne oldu. Ne yapalım dinden vazmı geçelim. Hayır tam aksine dini doğru anlayalım. Din, akıl, güzel ahlâk ve doğruluk demektir. Din, bir asker eskisinin dediği gibi, Tanrı'dan korkmak değil, Tanrı'yı sevmektir. Bütün tek Tanrılı dinler aynıdır. Tek Tanrı'nın tek dini ve tek kitabı olur. İnsan bilimde ne kadar derine inerse, yaratıcı ilahi gücün kudretine o kadar kalpten inanmaktadır. Bu nedenle bilime ters düşmeyen ve akla referans veren din, en doğru dindir. Kur'an birçok ayetinde akla referans vermektedir. Doğru din toplumlar için yol gösterici, yanlış din ise uyuşturucu bir afyon gibidir. Doğru yoldan ayrılmayalım.

(20, Eylül, 2024-Ordu)