BÜTÜNLEŞİK TOPLUM VE İÇ CEPHEYİ GÜÇLENDİRME ARAYIŞI
Necdet Topçuoğlu
Bir ülkenin bekasında en temel sorun, vatandaşlarının eşit ve gönüllü yurttaşlık temelinde bütünleşik bir toplum oluşturamamış olmasıdır. Türkiye Cumhuriyet tarihi boyunca bu çabanın içinde olmuş, ancak bunu bir türlü başaramamıştır. Bunda etnik yapı ve inançlar da etkili olmuştur. Türkiye’nin üniter bir devlet olarak devamını istemeyen emperyalist güçler, zaman zaman etnik yapı ve inanç ayrılıklarını kaşıyarak Türkiye’nin enerjisinin bu noktalarda harcanmasına sebep olmuşlardır. Nitekim bir dönem Asala, daha sonra PKK terörü ile uğraşmamızın temelinde bunlar yatmaktadır. Bu durum Türkiye için güvenlik sorunu haline gelmiştir.
Ancak toplumsal yapısı çok parçalı olan başka ülkelere bakıldığında bir güvenlik sorunu bulunmamaktadır. O zaman dikkat etmemiz gereken husus şudur. Bu ülkelerin hangi özellikleri bizden farklı ki toplumsal yapılarındaki etnik çeşitlilik ve fikir ayrılıkları o ülkeler için güvenlik sorunu oluşturmamaktadır. Bakıldığında birçok farklılık görmek mümkündür. En temel farklılıklar, ekonomik gelişmişlik, evrensel hukuk sistemi ve ileri demokrasi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bütünleşik toplumların oluşmasında temel sözleşme, her yurttaşın kendisine içinde yer bulacağı, bireysel özgürlükleri esas alan demokratik bir Anayasadır. Böyle bir Anayasada devlet, etnik yapı ve inançlara karşı kör olmalıdır. Anayasa önünde her vatandaş, eşit yurttaşlık temelinde hür ve eşit bireyler olarak görülmelidir. Anayasa bunu teminat altına almadığı takdirde, insanlar ya etnik bazda, yada inançlar çerçevesinde örgütlenerek toplumda kendilerine yer bulmaya çalışmaktadırlar.
Etnik temele dayalı dernekleri, hemşehri derneklerini, cemaat ve tarikatları bu bağlamda değerlendirmek mümkündür. Bu tür örgütlenmeler oluşturdukları güç ile devlet yönetimi üzerinde oluşturdukları baskı ile ayrıcalıklar temin edebilmektedirler. Ayrıca devlet içine sızarak yakın ve yandaşlarına torpil ve iltimaslar yaparak çıkar sağlamaktadırlar. Halbuki bir yurttaşın torpili cebinde taşıdığı vatandaşlık kimlik kartı olmalıdır. Bu teminat altına alınmadan Bütünleşik bir toplumsal yapı oluşturmanın imkanı yoktur.
Bir ülkenin ekonomik gelişmişliği de toplumdaki ayrışmaların önlenmesi bakımından önemlidir. Ekonomisi güçlü olan dünya ülkelerine bakıldığında üretimden hakkı olan payı aldığına inanan, standartların üstünde bir refah seviyesine ulaşan insanlar farklı örgütlenmelere ihtiyaç duymamaktadır. Bu ülkelerde vatandaşlığın en önemli dayanağı vergi mükellefi olmaktır. Vergisini tam ve zamanında ödeyenler yasalar önünde sözü geçen itibarlı insanlardır.
İleri demokrasilerde, temsili demokrasiden çok katılımcı demokrasiye önem verilmektedir. Bu yolu seçen ülkelerde sivil toplum örgütleri çok güçlüdür. Halk devlet karşısında haklarının korunmasını sadece seçtiği vekillere bırakmaz. Sendikalar, sivil toplum kuruluşları aracılığı ile yönetime demokratik katkı sağlarlar. Bu şekilde örgütlenen toplumların yönetilmesi de kolaylaşır.
Son yıllarda Türkiye, bu bahsettiğimiz sisteme ulaşmak yerine, tam aksine oldukça uzaklaşmıştır. Bir dönemin askeri vesayetine karşı çıkanlar, kendi yönetimlerini kurduklarında bu defa kendileri statükocu durumuna gelmişlerdir. Hatta statükoyu koruma yolunda ittifak bile kurmuşlardır. Bunun karşısında değişimi isteyenler de bir ittifak kurma ihtiyacını duymuşlardır. Her ittifak kendi oy tabanını konsolide ederek toplumun ayrışmasına sebep olmuşlardır. Toplumun dengeleri bozulmuştur. Başlangıçta kendilerince demokrasi diye yola çıkanlar, belli engelleri aştıktan sonra gizli ajandalarını uygulamaya koymuşlardır. Millet yerine Ümmet söylemlerini ön plana çıkardılar. Halbuki tarih bize ders almamız için yol göstermektedir. Tarihte ümmetleşen milletler kimliklerini kaybederek yok olmuşlardır.
Türkiye yıllardır Kürt sorunu ve terör sorununu birbirinden ayırmak için uğraşmıştır. Ancak bunda başarılı olduğu söylenemez. Bu nedenle dağa çıkan gençlere engel olamamıştır. Daha sonra Ortadoğu da çıkan savaşlar nedeniyle Türkiye çok göç almıştır. Hatta Arupa Ülkeleri ile imzalanan "Geri İade Anlaşması" sebebiyle, Türkiye Göçmenistan hâline gelmiştir. Son bir yıldır İsrail, Filistin, Lübnan ve Suriye üzerinde baskılarını artırmıştır. ABD ise, İran'ı savaşa çekmeye çalışmaktadır. Bu konuda Türkiye'yi kullanmak istediğine dair ipuçları bulunmaktadır. Türkiye iç güvenliğini güvence altına almadan, dışarıda bir çatışmaya girmemelidir.
Cumhur İttifakı'nın paydaşı olan Devlet Bahçeli, bugün yaptığı grup konuşmasında, Abdullah Öcalan'a bir çağrıda bulunarak, tecrit kaldırılınca Meclise gel, DEM Parti grup kürsüsünden terörün bittiğini haykır çağrısında bulunmuştur. Bundan sonra "umut hakkı yasası" sürecini başlatalım demiştir. Özetle serbest bırakmayı teklif etmiştir. Bahçeli Türkiye'deki karanlık yolların feneridir. Belli ki, ABD ile anlaşmışlar. İran'ın yok edilme sürecine karşılık, PKK'yı Suriy'nin kuzeyine çekerek, Türkiye'nin gazı alınmak istenmektedir. Suriye'nin kuzeyinde resmen İsrail'e uydu bir Kürdistan kurulmaktadır. Bu durum, Türkiye'nin İsrail ile komşu olması anlamına gelmektedir.
Erdoğan yaptığı konuşmada, iç cepheyi tahkim etmeye çalışıyoruz demektedir. Sadece Kürtleri ikna etmekle iç cephenin tahkim edilmesi mümkün değildir. Türkiye adeta "Göçmenistan" olmuştur. İç cephe bırakın tahkim etmeyi, âdeta saatli bombaya dönmüştür. Arap Bahar'ında en kolay işgal edilen ülke, Libya olmuştur. Çünkü Libya önce göçmenlerle doldurulmuştur. Aynı tuzak Türkiye için hazırlanmıştır. Türkiye düzensiz ve kontrolsüz göç sebebiyle, bütünleşik toplum oluşturma şansını kaybetmiştir. Bu nedenle Öcalan üzerinden, Kürtlere yapılan güzellemelerin bir değeri yoktur.
Başta Öcalan ve Demirtaş olmak üzere, Kürt siyasetinin tavanı, diyalektik akla sahiptir. Erdoğan'ın tekrar Cumhurbaşkanlığına aday olabilmek için, Anayasa değişikliği yapma manevrasına destek vermezler. DEM Parti ideoloji partisidir. Hedeflerinden vaz geçmezler. Destek vermek için daha büyük tavizler isteyeceklerdir. Anamuhalefet partisi CHP, halen Erdoğan'ın çizdiği sınırlar içinde siyaset yapmayı sürdürmektedir. Siyasi liderler içinde Müsavat Dervişoğlu, diğerlerine göre biraz daha tutarlı davranmaktadır. Bu tavrını geliştirerek sürdürürse, partisine yeni katılımların olması mümkündür.
(23, Ekim, 2024-Ordu)