Necdet Topçuoğlu


ÇARESİZ DEĞİLSİNİZ, ÇÜNKÜ ÇARE SİZSİNİZ

29 Ekim 1938 tarihinde kutlanan Cumhuriyet Bayramında Büyük Atatürk'ün sağlık durumu, iyice ağırlaşmıştır. Odasında, yarı uyku halinde, bitkin bir şekilde yatmaktadır.


ÇARESİZ DEĞİLSİNİZ, ÇÜNKÜ ÇARE SİZSİNİZ

Necdet Topçuoğlu

29 Ekim 1938 tarihinde kutlanan Cumhuriyet Bayramında Büyük Atatürk'ün sağlık durumu, iyice ağırlaşmıştır. Odasında, yarı uyku halinde, bitkin bir şekilde yatmaktadır.. Artık umutlar tükeniyordu. Doktorlar her an her şey olabilir diyorlardı. Halbuki Atatürk Ankara’daki törenlere katılmak istiyor, hatta hipodromda, Atatürk’ün şeref locasına yorulmadan çıkabilmesi için bir asansör bile yaptırılmıştır. Atatürk doktorlara, ”Bütün mesuliyet benimdir…Ankara’ya mutlaka gideceğim” demiştir, ama yatağından bile kalkamamaktadır.

O sırada Dolmabahçe Sarayı’nın önünden iyice yakın geçen bir vapurun içerisi, Askeri Lise öğrencileriyle doludur. Cumhurbaşkanlığı boyunca ilk kez Ankara’daki törenlere katılamayan ve durumu oldukça ağır olan Atatürk’ü görmek isteyen öğrenciler, göz yaşları içerisinde, ellerindeki bayrakları, çiçekleri ve şapkalarını sallayarak haykırıyorlar. ”Atamızı görmek istiyoruz diyorlardı.

Sonra birden hep bir ağızdan söylemeye başladıkları İstiklal Marşı ile Dolmabahçe Sarayı inliyordu. Bu sırada yanında yine manevi kızı Sabiha Gökçen vardı. Büyük Atatürk, gençlerin sesini duyunca  çok heyecanlanmıştır. Yatağında doğrulmuş ve heyecanla pencereden bakan Sabiha Gökçen’e seslenmiştir.
“Bak Gökçen, gençlerimin sesi…Duydun mu beni istiyorlar…” “Evet paşam”, der Gökçen, ”Bir vapur dolusu genç…Askeri Lise öğrencileri…Cumhuriyet Bayramı törenlerinden dönüyor olmalılar.

Atatürk  “ Çocuklarım…Benim çocuklarım…” diye fısıldar, gözlerinden yaşlar süzülmektedir. Bu sırada içeriye doktor Neşet Ömer ve Salih Bozok girer. Atatürk heyecanını onlarla da paylaşır. ”Duyuyor musunuz” “Evet Paşam” derler. ATATÜRK gözleri dolarak. ”Onlar, Cumhuriyeti emanet ettiğim gençlerimiz..” der. Sanki bir anda iyileşmiş, güçlenmiş gibidir.

Oysa Atatürk’ün odasının yanındaki nöbet odasında Kılıç Ali, pencereyi açmış, gençlere “Gidin!” diye işaret etmektedir. Ancak gençler iyice coşmuştur.” Yaşa Atatürk, Varol Atatürk!” diye bağırmakta, bazı gençler vapurdan suya atlayarak, saraya doğru yüzmeye çalışmaktadır. ”ATAmızı görmek istiyoruz!” diye haykırmaktadırlar.

Atatürk “Çocuklarımı görmek istiyorum. Buraya kadar gelmişler, hiç değilse onlara el sallamalıyım, beni pencereye götürün!” emrini verir. Doktor Neşet Ömer “Fakat Paşam…” diyecek olur, Atatürk doktorun itirazına sertçe yanıt verir. ”Nedir fakat?”Doktor susar. Salih Bozok hemen pencerenin önüne bir koltuk koyar. Sonra Atatürk’ü giydirirler. Bu giyinme ona büyük ıstırap vermiştir. Yüzünden boncuk boncuk terler süzüldüğü halde, sesini çıkartmamaya gayret etmiştir.

Sonra nöbet odasından koşup gelen Kılıç Ali’nin de yardımıyla Atatürk'ü penceredeki koltuğa götürüp oturturlar. O büyük insan giyinmiş, başı dik, sanki hiç günleri sayılı bir hasta değilmiş gibi, gençlere gülümseyerek el sallar. Gençler Atatürk’ü pencerede görünce, iyice coşarlar ve sanki denizde kıyamet kopar. Hep beraber alkışlayıp, ”Büyük Atatürk” diye haykırdıklarında, yer gök inler. Gençlerden birkaçı daha üniformalarıyla vapurdan atlayarak Atatürk'e  doğru yüzmeye, marşlar söylemeye başlarlar.

Bu manzarayla fevkalade duygulanarak ağlayan Atatürk’ün gençlere salladığı eli, gittikçe gücünü kaybederek yana düşer. Gözyaşları içerisinde “Yoruldum…” der. Kılıç Ali ve Salih Bozok, onu koltuğu ile kucaklayarak, yatağının yanına getirirlerken, dışarıdan gelen tezahürat sesi, gittikçe yükselmektedir.
Atatürk “Onları gördüğüm için mutluyum” derken, yumduğu gözlerinden ip gibi yaşlar süzülmektedir.

İşte bu günün gençleri o ruhu yakaladıkları zaman Cumhuriyet kurtulacaktır. Yoksa adım  adım ilerleyen siyasal islam Türkiye'yi Ortadoğu karanlığına gömecektir. Uyumayacaksın, uyrsan ölürsün denilen aşamadayız. Her gecenin bir sabahı, her  deryanın mutlaka bir sahili vardır. Asla umutsuz olmayalım. Umutlar tam tükeniyorken neden bu mücadeleyi verdiğimizi yeniden hatırlayalım.

Sevgili gençler, bizim kuşak iyisiyle kötüsüyle bir devri tamamlamıştır. Gelecek sizlerindir. Kendi geleceğinize sahip çıkınız. Laik demokratik Cumhuriyeti yeniden şahlandıramazsanız, biliniz ki medeni milletlerin gençlerinin gerisinde kalacaksınız. Çaresiz değilsiniz, bilinizki çare sizsiniz. Cumhuriyetimizin 101. yılı kutlu olsun.

(29, Ekim, 2024-Ordu)