DEVLET İÇ POLİTİKA HIRSINA FEDA EDİLMEMELİDİR
Necdet TOPÇUOĞLU
Osmanlı İmparatorluğu döneminde toprak sistemi; Has, Zeamet ve Timar diye üçe ayrılıyordu. Şanlıurfa’nın Ceylanpınar İlçesi sınırları içinde kalan Ceylanpınar Tarım İşletmesi’de Osmanlı döneminde İbrahim Paşa’ya ait Has arazisi idi. İbrahim Paşa ikinci Meşrutiyete karşı çıktığı için bu arazi devlet tarafından geri alınmıştır. Söz konusu Has arazisinin parçalanmadan önceki büyüklüğü yaklaşık olarak üç milyon dönüm kadardı.
Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında, 1921 Ankara antlaşması ile Türkiye-Suriye sınırı bugünkü demiryolu olarak tespit edildiği zaman bu arazinin bir milyon dönümü Suriye, iki milyon dönümü de Türkiye tarafında kalarak bütünlüğü bozulmuştur. Türkiye sınırları içinde kalan arazi 1943 yılında Devlet Üretme Çiftliği olarak kurulmuş olup, o tarihten bu güne kadar Türk çiftçisinin tohumluk ve damızlık ihtiyacını karşılamak için tarımsal faaliyette kullanılmaktadır.
Halen TİGEM tarafından işletilen çiftliğin, arazi büyüklüğü, uğradığı işgaller sebebiyle 1.650 bin dekara kadar gerilemiştir. Çiftlik arazisinin 900 bin dekarı sulama potansiyeline sahip olup, bütün mühendislik çalışmaları tamamlanmıştır. Geçen yıllarda büyük gürültü koparan mayınlı sahaların on bin dekarı da bu çiftlik arazisi içindedir. Çiftlik, Avrupa’daki 21 küçük ülkenin topraklarından daha büyük bir alana sahiptir. Esasen İsrail firmaları mayınlı sahaların temizlenmesiyle birlikte Ceylanpınar Çiftliği’nin sulama projesinin yapımına da talip olmuşlardır.
O günlerde kamu görevlisi olmama rağmen ‘’Mayını bırak, Ceylanpınar’a bak’’ başlıklı bir makale yazmıştım. Merak edenler Google girip yapılan yorumlarla birlikte okuyabilirler. Söz konusu makalede İsrail’in talebinin “Büyük Ortadoğu Projesi” çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğini vurgulamıştım. Ayrıca TİGEM Raporu KİT Komisyonu’nda görüşülürken söz alıp, konuyu Milletvekillerine de anlattım. O dönem bana ölümüne mi susadın diyenler oldu. Bu belgelerin tamamı KİT Komisyonu tutanaklarında mevcuttur.
Yaptığım konuşmada özet olarak, ‘’Emperyalist güçler, bu proje ile dört hedefe ulaşmayı planlamışlardır. Birinci amaçları petrol kaynaklarına sahip olmaktır. Bu amaçlarını Irak’ın işgali ile büyük oranda gerçekleştirdiklerini söylemek mümkündür. İkinci amaçları, başta GAP Bölgesi olmak üzere Yukarı Mezopotamya Ovası’nı ele geçirerek hububat güvenliğini sağlama almaktır. Üçüncü hedefleri, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki su kaynaklarını ele geçirerek uluslar arası bir yönetime teslim etmek ve İsrail’in gelecekteki su güvenliğini sağlamaktır. Dördüncü hedefleri ise, Gaziantep ve Şanlıurfa topraklarında bulunduğu düşünülen, radyoaktif enerji kaynaklı madenlere ulaşmaktır. "Büyük Ortadoğu Projesi”nin örtülü adı “Büyük İsrail Devleti’ni Kurma Projesi”dir. Demiştim.
Açıklamalarımı şöyle sürdürmüştüm. Dünya’da meydana gelen olayların akışını yönlendiren Yahudi Hanedanlığı, ABD ve AB’yi kullanarak bu projeyi adım adım hayata geçirmeye çalışmaktadır. Başarılı olup olmayacaklarını zaman gösterecektir. Türkiye-Suriye sınırı arasındaki mayınlı sahaların temizlenmesi karşılığı İsrail yada İsrail bağlantılı bir firmaya kiraya verilmesi, esas hedef olan hububat kuşağına koridor açılmasına neden olacaktır. Bu koridorun açılmasına izin verildikten sonra hedef Ceylanpınar, Mardin ve Kızıltepe Ovalarıdır. Buralara da sulama yatırımları ile girmeye çalışacaklardır. Türkiye böyle bir oyuna asla gelmemelidir.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki su kaynaklarının uluslararası bir yönetime bırakılması konusu, ilk defa dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy tarafından Avrupa Birliği ilerleme raporunun ekine koydurulmuştur. Emperyalizm işte bu kabul edilemez isteklerini gerçekleştirebilmek için, Türkiye’nin dış borcu yüksek bir ülke olmasından da istifade ederek IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşları baskı unsuru olarak kullanmaktadır. Bu sebeple Türkiye’nin IMF’ye direnmekle haklı olduğunu söylemiştim.
Bulunduğumuz coğrafya zor ve tehlikeli bir coğrafyadır. Bu coğrafya da bölünmeden barınabilmek için dünyada oynanan oyunları çok iyi ve doğru okumak zorunludur. Türkiye kendi geleceği ile ilgili olarak tutarlı bir programa sahip olmadığı takdirde küresel güçlerin programına tabi olmak zorunda kalabilir. Bugüne kadar izlenen politikaları değerlendirdiğimiz zaman, Türkiye’nin olayların gerisinde kaldığı ve küresel aktörlerin yönlendirmelerine tabi olduğu izlenimi edinilmektedir. Bu konuda yanılmış olmayı çok isterdim fakat görüntü maalesef böyledir.
Bunun en çarpıcı örneğini, terörist başı Abdullah Öcalan’ın paketlenerek Türkiye’ye teslim edilmesinde gördük. Dönemin Başbakanı rahmetli Bülent Ecevit deneyimli bir siyasetçi olmasına rağmen “ABD Öcalan’ı neden bize teslim etti?” halen anlayabilmiş değilim demişti. Halbuki daha sonraki olayların akışı bize, küresel güçlerin Barzani ve Talabani’nin önünü açmak için Abdullah Öcalan’ı Türkiye’ye teslim ettiğini göstermiştir. Aynı Öcalan için, şimdi Meclise gelip DEM Parti Grubunda konuşsun denilmektedir.
Türkiye bir dönem mayınlı sahalar aldatmacası ile meşgul edilmiştir. Bu mayınların temizlenmesi o kadar zor bir iş değildir. Türkiye bu sorunu rahatlıkla aşabilirdi. Ancak esas ve en tehlikeli mayınlar Avrupa Birliği’ne giden yola döşenmiş olan mayınlardır. Asıl Türkiye bu mayınlardan kendisini korumalıdır. AB’nin Türkiye’ye verdiği sözler hep veresiye, ancak alacakları ise hepsi peşindir. Böyle bir adaletsiz alışveriş dünyanın hiçbir yerinde görülmemiştir demiştim.
Büyük Ortadoğu Projesi’nin gerçekleştirilmesine giden yolda Ceylanpınar, Mardin ve Kızıltepe ovalarının sulama projesi önemli bir mevzidir. Bu mevzinin düşmesi asla kabul edilemez. Bu sebeple Türkiye kamu oyunun mayınlı sahalara kilitlenip kalma yerine, Ceylanpınar, Mardin ve Kızıltepe Ovalarının sulama projelerine dikkat etmesi gerekli görülmektedir. Emperyalizmin bu tuzaklarını göremeyen ve bu tuzakların temizlenmesi için çözüm üretemeyen bir milletin bu coğrafyada varlığını bölünmeden sürdürmesi zor görünmektedir diye uyarmıştım.
Söz konusu fikir ve görüşlerimi 2003 yılında yazmış ve anlatmıştım. Türkiye Parlamenter Sistemle yönetiliyordu ve TBMM güçlü ve yetkiliydi. Meclisin gösterdiği tepkiler sonucunda, mayınlı arazilerin temizlenmesi ve Ceylanpınar, Mardin Kızıltepe ovalarının sulama projeleri, İsrail kökenli firmalara verilememiştir. 21 yıl sonra Ortadoğu da gelinen aşamaya dikkat edermisiniz? Suriye denilen devlet ortada yok. Kaddafi, Saddam ve Esat gibi tek adam rejimleri benzer şekilde yok edilmişlerdir. Böyle rejimlerin sonları bundan sonra da aynısı olacaktır.
Gelinen aşamada Erdoğan tehlikeyi görmüştür. Son açıklamasında gelecek üç ay çok önemlidir, Dünya başka bir yöne doğru evrilmektedir diyor. Çok doğru söylüyor. Yarından tezi yok, Türkiye Parlamenter Sisteme dönerek TBMM’nin eski yetkilerini geri vermelidir. Türkiye Cumhuriyeti geçmişindeki varlık yokluk mücadelesini Yüce Meclis önderliğinde kazanmıştır. Yine bir beka sorunu ile karşı karşıya kalabiliriz. Meclisin sorumluluk yüklenmesi, hem milleti, hem Devleti ve hem de yanlış politikalara saplanan yöneticileri kurtaracaktır. Bundan kimsenin şüphesi olmamalıdır. İç politika hırsına kapılarak, koca bir devlet ziyan edilmemelidir.
(09, Aralık, 2024-Ankara)