Necdet Topçuoğlu


FETÖ'NÜN SİYASİ AYAĞINI GÖRMEK İSTEMEDİLER

Fetö'nün siyasi ayağı gibi bir tartışmanın içinde olmak, Fetö üzerinden siyasi hesaplaşmaya çalışmaktır. Siyasi ayak arayışı 15 Temmuz Cunta isyanının iyi okunamadığını göstermektedir.


FETÖ'NÜN SİYASİ AYAĞINI GÖRMEK İSTEMEDİLER

Necdet Topçuoğlu

Fetö'nün siyasi ayağı gibi bir tartışmanın içinde olmak, Fetö üzerinden siyasi hesaplaşmaya çalışmaktır. Siyasi ayak arayışı 15 Temmuz Cunta isyanının iyi okunamadığını göstermektedir. Cuntanın bildirisinde TBMM fesh edilip, dağıtılacağına göre mevcut parlamento içinden siyasi ayak arayışı, hem yanlışlık, hem de mevcut parlamentoya haksızlıktır.

Yurtta sulh konseyi askeri erkân dan oluşmaktadır. İsyan başarılı olsaydı ülkeyi bir süre bu cuntanın yöneteceği anlaşılmaktadır. Esas tartışılması gereken Fetö örgütünün devlete yerleşmesine destek veren, sorumluluğu olan, siyasilerin sorgulanmasıdır. Olaya bu açıdan bakılırsa, 1960 yılından bu yana iktidarda bulunan her siyasi kadronun bu bardaktaki suda az ya da çok damlası bulunmaktadır.

 Diğer yandan Fetö'cü olan siyasilerin tespiti çok kolaydır. Fetöcü siyasetçiler, bizzat Fetö elebaşının milletvekili olmaları için her siyasi görüşten parti Genel Başkanlarına vermiş olduğu listelerden seçilerek meclise girenlerdir. Bunların kim olduklarını ilgili siyasi partilerin genel başkanları bilmektedir. Hal böyle iken bulanık suda balık avlamanın bir anlamı yoktur. Örneğin ilk akla gelen, Hakan Şükür’ün adını Erdoğan’a kim vermiştir. Kimse bizim aklımızla oynamasın. Durum kabak gibi ortadadır.

 Aynı liste uygulaması kamu görevlileri için de geçerlidir. Bütün bunlar, devletin bilgisi dahilindedir. Devletten gizli hiç bir işlem yapılamaz. Ancak devlet erkini kullananların göz yumdukları olabilir. Bu destekler, her iktidar döneminde yapılmıştır. Bu unsurları Devletten arındırmanın hiç de kolay olmadığını kabul etmek gerekir. Benim bürokrasi de Fetöcü olduklarını bildiğim bürokratlara hiç dokunulmamıştır. Bunun sebebini anlamakta hiç de zorlanmıyorum. Günün birinde PKK ile anlaşmaktansa, Fetöcüler ile anlaşmanın daha kolay olacağı hesabı yatmaktadır.

Fetö'nün siyasi ayağını aramak çölde balık avlamaya çalışmak gibi umutsuz bir vakadır. Bunun üzerinden siyaset üretmeye çalışmak Fetö'ye hizmet etmek demektir. Sanıyorum Fetö Türkiye'de olanları memnuniyetle karşılamaktadır. Ayrıca Fetö elebaşının cemaat mensuplarına mevzi değiştirin talimatı vermiş olması, onların farklı cemaatlere kaydıklarını çağrıştırmaktadır. Yakın çevremde bunların kimler olduklarını biliyorum. 15 Temmuz’dan sonra hepsi bürokrasideki kurumlarını değiştirerek izlerini kaybettirmeye çalışmışlardır. Bu günlerde üst düzey göreve getirdiklerinden Fetöcülerle bir uzlaşma arayışı olduğu anlaşılmaktadır.

Bu kadar çok sayıda cemaatin olduğu bir ortamda sadece Fetö Cemaatine takılıp kalmak, ormana girip, bir ağaca takılıp kalmak gibidir. Bu tavır, Türkiye’yi güvenlik zafiyetine uğratır. Siyaset yolu ile Devlet yönetimini ele geçirme gayreti içinde olan cemaatlerin tamamı, Fetö Terör Örgütü kadar potansiyel tehlikeye sahiptir. Devletin görevlisi olanların, devletin dışında aidiyetlerinin olmaması gerekir. Irak’daki Kesnizani Tarikatının ABD ile işbirliği yaparak, bir kurşun atmadan Orduyu ABD’ye nasıl teslim ettiği unutulmamalıdır. İsrail kaynakları, Türkiye de faaliyet gösteren tüm cemaatler ile bağlarının bulunduğunu açıkça ifade etmektedirler.

Tarikatların siyasete karışmaları ve yön vermeleri sebebiyle, Osmanlı Devleti iki defa yıkılıp, dağılmakla karşı karşıya kalmıştır. Birincisinde Fetret Devrinde I. Çelebi Mehmet birliği sağlamıştır. Daha sonra tarikatların devlet ile olan bütün bağlarını koparmıştır. İkincisi, Osmanlı Devleti’nin son döneminde yaşanmıştır. Dağılan Osmanlı İmparatorluğundan sonra, Mustafa Kemal Atatürk sahneye çıkarak, Devletin birliğini yeniden temin etmiştir. Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra Tekke ve Zaviyeler kapatılarak, devlet tarikat ve cemaatlerden arındırılmıştır.

Ancak aradan geçen yaklaşık yüz yıl sonra, tarikat ve cemaatler devlete tekrar nüfuz etmişlerdir. Bunların devletin güvenliğini tehdit ettikleri hususunda hiçbir tereddüt yoktur. Devletin yeniden bu yapılarla bağlarının koparılması zorunlu görülmektedir. Aksi takdirde tarihin yeniden tekerrür etme tehlikesi bulunmaktadır. İşte bu gerekçelerle sadece Fetö’ye takılıp kalmak doğru değildir. Her cemaat potansiyel bir tehlikedir.

 Bakmayın şu anda yapılan sahte düşmanlık gösterilerine. Tanrı korusun isyan başarılı olsaydı, şimdi bu bağırıp çağıranların birçoğu, onların kapısında yağcılık kuyruğuna girmiş olurlardı. Biz bunları her darbe sonrasında yaşayarak gördük. Başarının sahibi çoktur, başarısızlık kimsesizdir, yetimdir. Gelen tekme vurur, giden tekme vurur. Menfur darbe girişimi başarılı olsaydı, siyasi partiler Fetönün siyasi ayağı olma yolunda yarışırlardı. Başarısız olunca siyasi ikbalini bu cemaate borçlu olan müritler bile sırt çevirmişlerdir. Maalesef bu durum ülkemiz insan yapısının değişmez bir gerçeğidir. Başarısız darbelerin siyasi ayağını aramak, yonca bahçesinde dört yapraklı yoncayı aramaya benzemektedir.

Türkiye 15 Temmuz da bir badire atlatmış ders almamıştır. Bürokraside Fetöden boşalan yerleri Süleymancılar, Menzilciler, Hakyolcular doldurmuşlardır. Ayrıca Diyanet İşleri Başkanlığı Camilerde Kuveyt kökenli Vahabi Şeyhlerinin vaiz vermelerine imkan sağlamaktadır. Maturidi felsefesine sahip cemaatler bundan ciddi anlamda kaygı duymakta ve iç savaş uyarısı yapmaktadırlar. Devlet aklı tedbir alınması yolunda duyarlılık göstermediği takdirde, ileride nelerin olabileceğini kestirmek hiç de zor değildir. Bu konuda tüm yurttaşların duyarlı olmaları zorunludur.

(21, Ekim, 2024-Ordu)