Necdet Topçuoğlu

Tarih: 24.11.2024 19:43

KÖY ENSTİTÜLERİ EĞİTİM DEVRİMİYDİ

Facebook Twitter Linked-in

KÖY ENSTİTÜLERİ EĞİTİM DEVRİMİYDİ

Necdet Topçuoğlu

Köy Enstitüleri’nin en büyük başarısı, demokratik bir işleyiş modelini geliştirmiş olmasıydı. Enstitülerde eleştiren, sorgulayan ve farklı düşünebilen, yaşadığı toplumu ileri götürme çabası içinde olan, sorun çözen gençler yetiştiriliyordu. Halbuki bugünkü sistemde çocuklarımız, not almaya, diploma almaya, sınav kazanmaya ve daha da kötüsü arkadaşlarıyla dayanışmaya değil, yarışmaya yönlendirilmektedir.

Köy Enstitüleri, bilimsel, laik, demokratik ve karma eğitimi halkın yaşantı ve beklentileriyle buluşturan, Türkiye ve dünyanın ilk özgün eğitim kurumlarıydı. Bu nedenle daha kuruluş yıllarında bazı kesimleri rahatsız etmeye başlamıştı. Bu durum Enstitülere karşı savaş açılmasına neden olmuştu. Kurtuluş Savaşı sonrası Türkiye’sinde bir avuç aydının, hükümetin desteğiyle başlattığı bu projenin amacı, gericiliğin karanlığındaki ülkeyi, köylerden başlayarak aydınlığa kavuşturmaktı.

Bu özgün projenin amacı, köyden getirilen çocukların öğretmen yapılarak tekrar köye gönderilmesiydi. Proje ile köyler canlandırılacak, Türkiye çağdaş, aydınlık ve özgür bir topluma dönüştürülecekti. Demokratik, laik cumhuriyeti kurumlaştıracak, geliştirecek ve koruyacak kadrolar yetiştirilecekti. Bunun için yeterince öğretmen, okur-yazar bir toplum yaratmak yaşamsal önem taşıyordu.

Savaş sonrası Türkiye’sinde nüfusun yüzde 80’i köylerde yaşıyordu. 40 bin köyün 35 bininde okul ve öğretmen yoktu. Okuma yazma oranı %3,5’ti. Nüfusun çoğu kadın ve çocuktu. 4,5-5 milyon çocuk okul çağındaydı. Osmanlı’dan devir alınan 20 Öğretmenokulu, sonradan açılan köy öğretmen okulları ve “Eğitmen kursları” ihtiyacı karşılamaya yetmiyordu. Buralardan yılda ancak 300-350 öğretmen mezun olabiliyordu. Bu sayıyla açığın kapanması mümkün değildi. Çare olarak öteden beri üzerinde çalışılan Köy Enstitüleri’nin kurulması ve yaygınlaştırılması görülüyordu.

17 Nisan 1940’ta Köy Enstitüleri yasası, çıkar guruplarının ve gericilerin yoğun muhalefetine rağmen, Meclis’teki görüşmelere katılan 426 Milletvekilinden, 278 idealist milletvekilinin oyuyla kabul edilmiştir. Kanuni düzenlemenin ardından kısa sürede 21 Köy Enstitüsü kurulmuştur. Kalkınmanın eğitimle başlayacağı inancıyla adeta adı konulmamış bir seferberlik ilan edilmiştir.

Köy Enstitüleri'nde derslerin yüzde 50’si teorik, yüzde 25’i tarım, yüzde 25’i de sanatsal etkinliklere ayrılmıştı. Bu okullardan yetişen öğretmen aynı zamanda ziraat, sağlık, inşaat, demircilik, terzilik, balıkçılık, arıcılık, bağcılık, marangozluk ve benzeri alanlarda uygulamalı dersler alıyor, kazandığı deneyimleri köye taşıyarak köyün ve köylünün gelişmesine önemli katkılar sağlıyordu. Köy Enstitülerinden yetişen gençler, köylülerin de katkılarıyla kendi okullarını yapabilecek bilgi, beceri ve donanıma sahiptiler. Birçok Köy Enstitüsü binası ve köy okulunu usta desteğiyle onlar yapmışlardır.

Eğitim programları, yörenin özellikleri dikkate alınarak öğretmen, öğrenci, yönetim ve çalışanlarla birlikte hazırlanır ve uygulamaya konulurdu. Denetimi de kendi içinde yapılır ve değerlendirilirdi. Köy Enstitüleri’nin temel özelliği demokratik bir yönetimi yaşama geçirmiş olmasıydı. Öğrenci, öğretmen, çalışanlar ve yönetim tüm sorumluluğu ve kararları birlikte alıyorlardı. Öğrenci etkinlikleri yarışmacı değil, paylaşımcı bir yaklaşımla yerine getiriliyordu.
Bu uygulama iş içinde eğitimin, dünyadaki en özgün örneklerinden biriydi. Köy Enstitüleri sadece köye öğretmen yetiştirmiyor, çok yönlü donanıma sahip, Türkiye gerçeğini bilen ve çözümler üreten köy önderleri yetiştiriyordu.

Öğrenciler her sene, en az 25 klasik kitap okumakla yükümlüydü. Okuduktan sonra kitap üzerinde arkadaşlarıyla yoğun tartışmalar yapıyorlardı. Tiyatro oyunları sergiliyor-izliyor, okul sinemasında dünya klasikleriyle tanışıyordu. Daha okul yıllarında büyük ölçüde kültürel birikime sahip oluyorlardı.

Köy Enstitüsü öğrencilerince çıkarılan dergilerde öğrencilerin yazıları, araştırma ve incelemeleri yayımlanıyordu. Yaratılan bu iklim, öğrencilerin birçoğunun sanatçı, yazar ve bilim insanı olmasının önünü açmıştı. Her öğrenci en az bir müzik aletini çalmayı öğreniyordu. Köy Enstitüleri’nin en önemli başarısı, tek partili yıllarda demokratik bir işleyiş modelini geliştirmiş olmalarıydı.

Köy Enstitülerinde eğitime başlayan öğrencilere mutlaka yetki ve sorumluluk veriliyordu. Yaparak, yaşayarak öğrenmek temel ilkeydi. Öğrencilere öğrenmenin ve öğrendiklerini kullanmanın mutluluğu birlikte yaşatılıyordu. Bu değerli eğitim kurumlarından yetişen öğretmenler, köy ile yüzleşmelerinde, ülkede hakim olan sistemin çelişkilerinin farkına varıyorlardı. Özellikle ağalarla yoğun çelişkiler yaşanıyordu. Toprak reformunun gündemde olduğu o yıllarda aydınlanma kök saldıkça ağaların “otoriteleri” zayıflamaya başlamıştı.

1940’lı yılların ortalarına doğru cılız burjuvazi, gericiler ve toprak ağaları işbirliği yaparak Köy Enstitüleri’ne saldırılarını artırdılar. İnönü’nün de desteğini çekmesiyle bakan ve diğer yöneticiler sistemden uzaklaştırılıp, yerlerine egemenlerin istediği yöneticiler getirildi. Enstitülerin eğitim programlarında, işleyişinde değişiklikler yapıldı. Kuruluş amaçlarından uzaklaştırıldı. Bu sonuca üzülmemek mümkün değildir.

Fiilen işlemez hale getirilen Köy Enstitüleri, 1950 seçimlerinde iktidara gelen Demokrat Parti tarafından 27 Ocak 1954’te tümüyle kapatıldı. Köy Enstitüleri, altı yıllık süre içinde 17 bin öğretmen yetiştirdi. 15 bin dönüm araziyi tarıma elverişli hale getirdi. Buralara su kanalları açarak, 750 bin fidan, 1200 dönüm bağ dikti. 60 işlik, 210 öğretmen evi, 20 uygulama okulu, 36 ambar, 48 ahır ve samanlık, 12 elektrik santrali, 16 su deposu, 12 tarım deposu, 3 balıkhane, 100 km yol yapmışlardır. Hizmeti geçenlerin hepsine minnet ve şükran borçluyuz.

Bir ülkenin kalkınmasını istiyorsanız işe eğitim ve hukuk sisteminden başlamak gerekir. Şayet bir ülkeyi çökertmek istiyorsanız, tersten hareket ederek yıkıma yine eğitim ve hukuk sisteminden başlamak gerekir. Dikkat edilirse Türkiye’nin eğitim ve hukuk sistemi gün geçtikçe çökertilmektedir. Kurtuluş Savaşı sonrası yıllardaki ruh ve heyecan geri gelmedikçe olumlu sonuçlar alınması mümkün değildir. Bu vesile ile Köy Enstitülerinin kurucusu büyük aydın Hasan Ali Yücel’i rahmet ve şükranla anıyorum. Mekanı cennet olsun.

(24, Kasım, 2024-Ankara)


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —