Necdet Topçuoğlu


LİDER TOPLUMA YÖN VEREN İNSANDIR

Liderlik, toplum tarafından kabul gören özelliklerin ön plana çıkarılmasıdır.


LİDER TOPLUMA YÖN VEREN İNSANDIR

Necdet Topçuoğlu

Liderlik, toplum tarafından kabul gören özelliklerin ön plana çıkarılmasıdır.
Her isteyenin lider olması mümkün olsa, toplumda liderden geçilmezdi. Liderleri toplum ortaya çıkarmaktadır. Bir  kişi lider olma arzusu ile yola çıktığında, arkasından giden varsa liderdir, yoksa yürüyüş yapmış olur. Bu nedenle bir lider adayının toplumda yaratmış olduğu kalıcı karşılık önemlidir. Liederlik insanlık tarihi boyunca  çok az sayıda özel insana nasip olmuştur. Atatürk bunların başında gelmektedir. O ülküsü olan bir insandı. Bakınız 29 Eylül 1923 tarihinde eşi Latife hanıma neler anlatmış.

"Bak Latife !... Sana bundan sonrasını anlatayım. Bu zaferi ben ve birkaç Kumandan kazanmadık. Bir millet kazandı. Onbinlerce isimsiz kahraman toprağa düştüler. Zafer onlarındır.
Biz görevimizi yaptık. Çok pahalıya satın alınmış zaferden bu millet, sağlam ülkülere bağlanmış bir yurt çıkarmalıdır. İşte bütün mesele buradadır.
Bazı arkadaşlarım Padişah ve Saltanat taraftarlarıdır. Ben değilim. 
Bazı arkadaşlar tekke ve zaviyelerden tüten uyuşturucu fikirlerle milletin yönetilmesinden yanadırlar. Ben değilim.
Bazı arkadaşlarım içkiyi yasak edip, kadını kafesin arkasına ittin mi, her işin kendiliğinden yoluna gireceğine inanırlar. Ben inanmam.
Bazı arkadaşlarım "Kanun mu istiyorsun, işte Şeriat" derler. Ben ise "Hukuk" derim, " Akıl " derim.
Çatışma burada.

Yunanı yenmek kolaydı. Yendik de. Ama, bin yıldan beri üzerinde yaşadığımız bu toprakları vatan, yani mutlu insanlar ülkesi yapamadılar. İşte hâlâ da yapamadık.
Şu önümüzde uzanan bin yıllık vatana bak Latife !...
Şu birbirine yaslanmış çürük evleriyle İzmir'e bak, Ankara'ya bak...
Şu harap ve kısır topraklar üstünde bizim sahici bir "Yurt Sahibi" olduğumuzu kime kanıtlayabilirsin ?
Sen Orta Asya'dan kop gel... Bin yıl bu toprakların üstünde otur... Bir çivi bile çakma... Sonra da "Vatanım" de... 
Bu durumu bizim bir iki budalamızdan başka kime inandırabilirsin ?

Benim bazı arkadaşlarım, toprağını verimli işletmeyen çiftçiyi kınamasını biliyor da, yurdunu şu kasvetli ve harap haline getirmiş yönetim biçimini öpüp başının üstüne koymak istiyor.
İşte mesele bu !... 
Var olmak, ya da yok olmak meselesi...
Bu dünyada hiçbir devlet böyle beceriksiz, böyle kendi çıkarını bile hesaplanmasını bilmeyen bir devleti, böyle bir kilit noktasında görmek ve tutmak istemez.
"Yunanlılar ya savaş tazminatını verirler, ya da yine savaşa gireriz " diyorlar. Savaşla başarılacak bir iş olsa, ben hiç durur muyum? Savaşmak benim hünerim değil mi ?
Peki, neden barış istiyorum? Bu toprağı hak etmek, bu vatanı hak etmek için...
Yoksa savaş yorgunu bu dünyanın içinde, ortalığı karma karışık etmek elbette mümkündür. Böyle davranan Napolyon'un eline ne geçmiş ki, bizim elimize geçebilecek?

Yok Latife yok !... Bu işin üstesinden gelmek zorundayız. Bu Meclis büyük işler başarmış, bir zafer getirmiştir ama, bir barış kuramaz. Ben de onlara katılırsam, hiçbir şey yapamayız.
Onların bana katılması gerekli. Benim gibi düşünmesi, benim gözümde şekillenen yurdu özlemesi gerekli. Meclisten yeni seçimlere gitme kararı isteyeceğim.
Nasıl başaracağıma gelince; doğru düşünmesini biliyorsan ve doğru bir şey yapmak yolunda isen, mutlaka başarırsın."

Yüz yıl sonra yeniden var olmak, yada yok olmak noktasına geldik. Atatürk'ün bize vatan yaptığı bu toprakları, bölünüp parçalanmaktan kurtarmak ve ebedi vatan yapmak için, doğru düşünen ve doğru işler yapmak isteyen bir lidere ihtiyacımız vardır. Bu liderin kim olduğuna karar vermemiz için, önce bizim halk olarak doğru düşünmemiz ve doğrular konusunda anlaşmamız zorunludur. İşte bu nedenle bıkmadan usanmadan doğruları yazmaya devam edeceğim. Vatanımızı işgalden kurtarmak doğru değilse, peki doğru nedir diye sormak gerekir. Doğru soruları sormayı sürdüreceğim.

(28, Nisan, 2024-Ankara)