MERHAMET
Merhamet kelimesinin sözlük anlamı; “Bir kimsenin veya bir başka canlının karşılaştığı kötü durumdan dolayı duyulan üzüntü, acıma” şeklinde tanımlanır. Bununla birlikte insani değerlerin özünde yer alan merhamet, sadece bir acıma hissi ve basit bir iyilik yapma isteği olmaktan çok, insanları sürekli olarak iyiliğe ve doğruluğa yönelten, onların her alanda olumlu tutum ve davranışlar sergilemesine yol açan pozitif bir duygudur.
Bütün inanç sistemlerinde merhamet, olağanüstü derecede önemli bir yer tutar.
İslam’da rahmet ve merhamet hem Allah'ın kullarına lütuf ve ihsanı, hem de insanların birbirlerine ve diğer canlılara karşı şefkat, ilgi ve yardımları için kullanılmaktadır. Hatta Allah’ın sıfatlarından Rahman ve Rahim kelimelerinin Türkçe anlamı olan esirgeyen ve bağışlayan sözcüklerinin de anlamıdır.
Hrıstiyanlık’ta merhamet, Tanrı'nın insanlığa karşı derin sevgisini, şefkatini ve bağışlayıcılığını yansıtır. İncil'de merhamet, yalnızca bir his olmaktan çok, bir eylemdir; Tanrı'nın insan acısına ve günahına bilinçli bir tepkisidir.
Budizmi'nde, Bodhisattvalar hem kendi aydınlanmalarını hem de tüm canlıların acıdan kurtulmasını hedefler. Bu ideal, Budizm'in en yüce merhamet ve özveri anlayışını temsil eder. Bodhisattva yolu, kişisel erdemlerin geliştirilmesi, sevgi, sabır, bilgelik ve cesaret gibi niteliklerin kazanılmasıyla ilerler.
Pagan inancında da merhamet duygusu vardır. Daha doğrusu insanın, hatta bütün canlıların merhamet duyguları vardır.
Fakat dünya tarihi bu bütüncül yaklaşımlarla tam olarak hiçbir dönemde örtüşmemiştir. İnsanoğlunun çıkar duyguları bazen onları o kadar acımasız yapmıştır ki siz bile olayların içinde olmadığınız halde insan olduğunuzdan utanırsınız.
Örnek mi istiyorsunuz? İşte birkaçı.
Yüzyıllar önce Avrupa topraklarında, önü alınamayan ve tahminen 75-200 milyon insanın ölümüne neden olan bir veba salgını oldu. Bu trajedinin yaşanmasındaki sebep 1227-1241 yılları arasında Papalık yapan Katolik Kilisesi Papazı IX. Gregorius adındaki Papa’nın kedi nefreti yüzündendi.
Bu dönemde çıkarılan “Vox in Rama” adındaki kilise belgesi, siyah kedilerin satanik bir simge haline gelmesinin ilk ortaya çıkış sebebiydi. Yobaz Papa, kedilerin şeytan olduğunu ilan etmişti. Zaten Avrupa’da o dönem bir şeylere şeytan damgası yapıştırmak, her şeyi şeytan görmek çok popülerdi. Ve bölgedeki bütün kedilerin, onlarla iş birliği yapan cadılarla (yani sahipleriyle) beraber yakılması için ferman verdi. Bunun üzerine on binlerce kedi katledildi. Tabi sahipleriyle birlikte. Artık sadece birkaç sayılı aristokratın kedisi hayatta kalmıştı.
Ama bu korkunç şeytan temizleme ayininden sonra, ölen masum hayvanların ve doğanın adaletinin vereceği ders çok büyük olacaktı.
İntikam, Kırım’dan İtalya’ya gelen bir geminin ambarında geldi. Geminin ambarından limana inen birkaç fare, veba mikroplarıyla birlikte Avrupa sokaklarında fink atmaya başladı. Mikroplarını insanlara bulaştıracak olan bu fareleri, ortadan yok edebilecek hiçbir kedi yoktu. O tarihlerde Avrupa nüfusunun neredeyse üçte biri sayılan 75 milyon insanın vebadan helak olmasının arkasındaki sebep tamamen nefret ve cehaletin sonucuydu.
Tarihte en fazla insan ölümlerine sebep olan kişilere yakıştırılan bir söylemdir “kanlı katil” sözü.
Bu konuya soykırım yapan mı yoksa Cengiz Han gibi fatih ruhlu olan mı diye bakmak lazım. En çok kişiyi öldüren şüphesiz Cengiz Han’dır.
Ama soykırım, eli kanlı katil denecek olursa Belçika kralı 2. Leopold tartışmasız en büyük katildir. Dünya tarihinin en büyük soykırımını Kongo cumhuriyetinde gerçekleştirmiştir. Masum Afrikalı insanlara zorla kauçuk toplattırıp, yeterli miktarda toplayamayanların kolunu bacağını kesen ve öldürten bir şeytandır 2. Leopold. Kongo’da tahmini katledilen kişi sayısı 21 milyondur.
Adolf Hitler, Musolini gibi faşistler bile katillikte 2. Leopold’un eline su dökememişlerdir.
Başka merhametsizler de vardır. Hem de bizim tarihimizden;
Benzer uygulamalar İslam tarihinde de görüldü. Gücü ve iktidarı elinde tutanlar, dini kendi çıkarlarına alet ederek düşmanlar yarattılar. “Asr-ı Saadet” den sonra iktidar savaşları kızıştı. Peygamberin vefatını müteakip dört halife devrinde bile halifelerden üçü suikasta uğrayarak öldürüldü.
İslam Peygamberinin torunu Hz. Ali’nin oğlu Hz. Hüseyin ve yanındaki 75 kişi Kerbela’da acımasızca öldürüldü. Hz Hüseyin’in kafası gövdesinden ayrılarak Şam’daki Emevi camiinde aylarca teşhir edildi. Cesetler yerlerde sürüklendi. Aynı camide Hz. Hüseyin’in kız kardeşi Zeynep, hakarete uğradı, aylarca küfür işitti.
İktidara sahip olanlar, kendi doğrultularında fetva vermiyor diye hem Emeviler hem de Abbasiler döneminde din bilgilerine işkenceler yapıldı. Onları zindanlarda çürüttüler. Hatta zehirleyerek öldürdüler. İmam-ı Azam Ebu Hanife bunlardan sadece birisiydi.
Seyyid Âşık Nesimi’nin başına gelenler de ilginçtir. Nesimi’nin “Tanrı’nın insan yüzünde tecelli etmesi” ve “vücudun bütün organlarını harflerle izah” gibi fikirleri Sünnî çevrelerde tepkiyle karşılandı. Halep uleması onun ulûhiyet iddia ettiğini, görüşlerinin İslâm’a aykırı olduğunu ileri sürerek öldürülmesi için fetva verdi. Bu fetva, Memluk Sultanının onayını alan saltanat naibi Emir Yeşbek tarafından boynu vurulup derisi yüzülmek suretiyle uygulandı. Ölüm tarihi konusunda tam bir uyuşma yoktur. Ancak 1408 ile 1427 yılları arasında katledildiğini belirten görüşler vardır.
Günümüzde de merhametsizlikler devam ediyor. Hem ülkemizde, hem dünyada.
İnançları tam tersini söylese de insanoğlunun zulmü bitmiyor. Belki de yaradılışındaki zaafından olsa gerek.
“Merhamet, Tanrının insandaki iç sesidir.” diye söyleyenler var. Bence çok anlamlı bir söz. O sesi dinlemek gerekmez mi?



