Mithat Baş


MEVALİ

slamiyetten önce Araplar ''Azad edilmiş kölelere'' Mevali diyordu.


MEVALİ 

Mithat Baş

Mevâlî, terim anlamında ilk İslâmî fetihlerin ardından kendi istekleriyle Müslüman olan, çoğunluğunu doğuda İranlılar ve Türkler’in, Kuzey Afrika ve Endülüs’te Berberîler’in, Mısır’da Kıbtîler’in oluşturduğu Arap olmayan Müslümanları ifade etmek üzere kullanılmaya başlanmıştır.

Mevâlî esas itibariyle iki gruba ayrılıyordu. Birinci grubu, köleleştirilen savaş esirlerinden daha sonra efendileri tarafından serbest bırakılan şahsî âzatlılar, ikinci grubu ise fethedilen ülkelerin halkından esir veya köle olmadıkları halde bir Arap ya da Arap kabilesi vasıtasıyla İslâm’ı kabul ederek onların mevâlîsi sayılan yahut kabile anlayışına dayalı sosyal yapıda iyi bir yer edinebilmek için güçlü Arap kabilelerinden birinin himayesine giren Arap olmayan Müslümanları teşkil ediyordu.

İslamiyetten önce Araplar ''Azad edilmiş kölelere'' Mevali diyordu.  İslamiyetten sonra, Mevali kavramı, Arap olmayan Müslüman milletler için de kullanıldı ve günümüzde de kullanılmaya devam ediyor.

Arap geleneğine göre; Mevali'nin malı, parası, karısı, kızı Araba helal sayılıyordu. Ayrıca Mevaliden doğan çocuk veliaht olamıyordu.

Hz. Muhammed ve Dört Halife döneminde de kullanılan mevali kavramı herhangi bir ırkçılık belirtmezken bu durum Emeviler ile birlikte farklı bir boyuta geçmiştir. Emevilerden önce kullanılan mevali terimiyle ifade edilen kişiler, hukuken Müslüman Araplarla eşit sayılırken, Emeviler ile birlikte bu durum tersine dönmüştür.

Emeviler Devleti’nde uygulanan Mevali politikası, tıpkı İslamiyet öncesi cahiliye devrinde olduğu gibi soy ve ırk üstünlüğü anlayışına dayandırılmıştır. Emeviler gerçekleştirdikleri fetihler neticesinde sınırlarını genişletmişler ve birçok bölgeyi hâkimiyet altına almışlardır. Emevilerin gerçekleştirdiği bu fetihlerden bir süre sonra, ele geçirilen yerlerdeki köleler de Mevali olarak değerlendirilmeye başlanmıştır.

Arap tarihinde, Mevali denildiği zaman akla genellikle Türkler gelmektedir.

Türkler, ilk vahiy tarihi 610 yılından üç asır sonra, 934 yılından itibaren topluca Müslüman olmaya başlamışlardır.  

Araplara göre, sonradan Müslüman olunamazdı. Müslümanlık  Araplara inmiş bir din idi. Nitekim, Kuran'ın ''Mekke ve etrafında yaşayan insanları  uyarmak için, Arapça inmiş'' bir kitap olduğu, ayet ile sabittir. (Enam suresi 92)

O dönemde, Mekke etrafında Araplar yaşıyordu.  
''Her ümmete bir peygamber gönderdik''  şeklindeki Kuran hükmünü, Araplar,  ''Hz. Muhammed Araplar için gelmiş Peygamberdir'' diye anladılar.
Arap olmayanların Müslümanlığını kabul etmediler.  

Sonradan Müslüman olan başka milletleri de Mevali diye tanımladılar.

Emevi döneminde başlayan, İslamdaki bu ayırımcılığa ilk karşı çıkan Hanefi Mezhebinin kurucusu sayılan Ebu Hanife  (699-767) olmuştur. Büyük İmam diye tanımlanan İmam-ı Azam Ebu Hanife, mevali geleneğine  karşı çıkması yüzünden, Arapların hışmına uğramıştır.

Sonradan Müslüman olan Türklerin Hanefi Mezhebini seçmeleri bu nedenledir.

Mevali kavramı, sadece Emevilere mahsus değildi. Abbasiler de aynı geleneği devam ettirdiler. Kendilerine karşı çıkan İmam-ı Azam, Abbasiler döneminde yeniden zindana atıldı, 18 Yıl zindanda kaldı ve zindanda zehirlenerek vefat etmiştir.

Tarihin hiç bir döneminde, Araplar, Türklerin  İslami egemenliğini tanımadılar. Halifeliğin Türklere geçmesini kabullenmediler. 
İlk fırsatta Türklere karşı isyan ettiler.

Bu anlayışın gerisinde Mevali  geleneği yatıyordu.

Nitekim; bu anlayış, 1. Dünya Savaşında Arapların Türklere karşı isyan etmeleri için yeterli olmuştur.

Araplar, Türkleri kendileri ile eşit Müslüman da saymadılar...

Zira, Arap kültürüne göre, Mevali'nin iktidarı meşru sayılmadı.

Sonuç olarak Türkler Araplara göre ümmet değil, mevalidir.

KAYNAK: İslam Ansiklopedisi, Wikipedia nasılsın