Necdet Topçuoğlu


NASRETTİN HOCA'NIN YATIRIM TAVSİYESİ

Vatandaşın birisi Nasrettin Hocaya giderek, Hoca Efendi bir miktar param var, yatırım yaparak para kazanmak istiyorum demiş. Nasrettin Hoca adama ne istediğini sormuş


NASRETTİN HOCA'NIN YATIRIM TAVSİYESİ

Necdet Topçuoğlu

Vatandaşın birisi Nasrettin Hocaya giderek, Hoca Efendi bir miktar param var, yatırım yaparak para kazanmak istiyorum demiş. Nasrettin Hoca adama ne istediğini sormuş. O da, hangi konu da yatırım yapacağımı bilemedim, tavsiyenizi almaya geldim demiş. Hoca fesinin altından başını kaşıyarak, kısa süre düşündükten sonra, bak şimdi sana bir akıl vereceğim, hiç zarar etmezsin ve sürekli kazanırsın demiş. Adam heyecanlanmış, dinliyorum Hoca Efendi demiş.

Nasrettin Hoca, sana vereceğim bu tavsiyeyi kimseye anlatmayacaksın diye adamdan söz aldıktan sonra anlatmaya başlamış. Bak şimdi bu gördüğün çevre mer'a, çayır çimen. Bütün ahali hayvanlarını başı boş otlamaya göndermektedir. Hayvanlar karınlarını doyurduktan sonra, güneşten korunmak ve dinlenmek için uygun yer aramaktadırlar. Sen şimdi bu hazreti kırın başına bir ahır yapacaksın. Ancak ahırın kapıları açık olmalı ki, hayvanlar serbestçe girip dinlensinler. Adam, anladım hocam sonra ne olacak diye sormuş.

Hoca devam etmiş, sen ahıra gelen ineklerin sütünü sağacaksın, sonra yoğurt yapıp satacaksın. Yem parası yok, işçilik masrafı yok, anlayacağın sıfır maliyetle para kazanacaksın demiş. Adam söze girmiş, ama Hocam el alemin inekleri sağılır mı, ya duyan gören olursa diye sormuş. Hoca, kimse görmez merak etme demiş. Adam gitmiş, mer'anın en yüksek yerindeki su gözlerinin yanına, Hoca'nın tarif ettiği gibi bir ahır yapmış. Su içmek için gelen hayvanlar, güneşten korunmak için, zaten kapıları açık olan ahıra girip dinlenirlermiş.

Adam ahıra giren ineklerden birkaç tanesinin sütünü sağmış, yoğurt yapıp satmış. Bakmış ki, mis gibi para kazanmaktadır, hoşuna gitmiş. Bu defa eşiyle birlikte gidip, daha fazla ineğin sütünü sağmışlar. Yoğurt yapıp satmaya devam etmişler. Bir yandan da çevreyi takip ediyorlarmış. Duyan şüphelenen varmı diye. Aradan biraz zaman geçtikten sonra, köy kahvesinde insanlar, ineklerin eskisi gibi süt vermediklerini konuşuyorlarmış. Adam hiç sesini çıkarmamış ama endişelenmeye başlamış. Tedirgin bir şekile süt sağmaya ve yoğurt satmaya devam etmiş.

Bir gün ineklerin sahipleri gizlice toplanmışlar. İneklerin otladıkkarı mer'ayı gözetlemeye başlamışlar. Birde ne görsünler, hiç ineği olmayan bir komşuları ahır yapmış, güneşten korunmak için gelen inekleri sağıyor. Hemen toplanıp karar almışlar. Bu adamı suç üstü yakalayanlım, ahırını yıkalım ve bir güzel de dayak atalım demişler. Dediklerini de yapmışlar, Adam yaptığına yapacağına pişman olmuş. Üzüntülü bir şekilde düşünürken, aklına tekrar Nasrettin Hoca'ya gitmek gelmiş. Ancak elim boş gidemem, bir bakraç yoğurt hediye götüreyim demiş.

Bakracı yarısına kadar kuru inek gübresi ile doldurmuş. Üstüne de süt doldurarak mayalamış. Taş gibi tutmuş yoğurdu alıp, Nasrettin Hoca'ya gitmiş. Hoca misafirini hoş karşılamış ve işlerin nasıl gittiğini sormuş. Adam demiş ki, çok iyi gidiyor Hoca Efendi, hem teşekkür etmek, hemde yoğurdu göstermek için bir bakraç da size hediye getirdim demiş. Hoca bakracın kapağını açmış, kaşıkla yoğurdun tadına bakmış. Çok beğendiği için yemeye devam etmiş. Son kaşığı daldırdığında, kaşığa inek gübresi gelmiş.

Hoca kaşığı adama fırlatmış ve nankör adam, sana yaptığım iyiliğin karşılığı bu mu diye sormuş. Adam, Hoca Efendi sen bu 'boku' bana o akılı verirken yemiştin demiş. İnek sahipleri durmu fark ettiler, ahırı yıktılar, bana da eşek sudan gelinceye kadar dayak attılar demiş. Dostlar, her kıssadan hisseyi, ya Nasrettin Hoca, ya da bizim Karadenizli Temel'e mal ederler. Yaşanmışmıdır, yoksa yaşanmamışmıdır bilemem, ancak bazı olayları açıklamak için uygun bir örnek olduğunu düşünüyorum.

Buradan gelelim Kartalkaya'daki otel yangınına. Öncelikle yanarak yaşamlarını kaybeden yurttaşlarımıza rahmet, yakınlarına sabır ve baş sağlığı dilerim. Bu kadar can yanıp kül olmuş, şimdi  televizyon kanallarında çemkirerek, sorumlu aranmaktadır. Bolu Belediye Başkanı diyor ki, Turizm Bakanlığı sorumludur, Bakanlık diyor ki, Bolu Belediyesi suçludur. Halen bulunmuş bir sorumlu yoktur. Sonunda birkaç garibanı günah keçisi yapıp, dava açılacaktır. Mahkeme süreci uzun süre devam edecektir. Balık akıllı toplum bu yangını unuttuktan sonra, tutuklu yargılananlar yattıkları ile kalırlar ve benzer olaylarda olduğu gibi dosya kapatılır.

Eğer bir olay siyasete malzeme yapılmışsa, aydınlatılması mümkün değildir. Devletin tepesindekiler bile sürece müdahale etmektedirler. Yargı zaten olayı aydınlatmak için değil, kapatmak için uğraşmaktadır. İktidar bu yangın üzerinden  Bolu Belediye Başkanına,  mülteciler konusundaki tutumundan dolayı fatura kesmek istemektedir. Kurt kuzu hikayesinde olduğu gibi, suyumu bulandırdın seni yemek istiyorum demektedir. AK Partinin vicdanı olarak bilinen bazı eski politikacılar bile, sorumluluğun Turizm Bakanlığında olduğunu söylemektedirler.

Peki yanlış nerede? Yanlış, doğanın ikibin metre yüksekliğindeki, yaban hayvanlarının barınma mekânı olan Kartalkaya tepesine, usülsüz kontrolsüz yatırım izni verilmesindedir. Nasrettin Hoca kıssasında olduğu gibi, siz o haltı yatırım iznini verirken yemiştiniz. Şimdi sonuçlarını tartışıyorsunuz. Otel yanmamış olsaydı, inek sağar gibi geceliğ 50 bin TL'den insanlar sağılmaya devam edecekti. Kazanç var, kâr var, vergi yok. Can güvenliği ve tedbir yok. Nasrettin Hoca'nın hazreti kırın tepesine önerdiği ahır yatırımı gibi bir soygun yeri. Turizm yatırımları elbette olmalıdır ama, önce yasal altyapısı hazırlanmalı, kontrol ve denetimi yasalara uygun olarak yapılmalıdır. İşletenler kazançlarının vergisini ödemelidirler. Mutlu pazarlar dilerim.

26, Ocak, 2025-Ankara)