Necdet Topçuoğlu


SANSÜR FİKRE YAPILAN ZULÜMDÜR

Yazılı, görsel ve dijital olarak organize olan medya, halkın bilgilenme ve haber alma ihtiyacını karşılayan sektörel bir kurumdur.


SANSÜR FİKRE YAPILAN ZULÜMDÜR

Necdet Topçuoğlu

Yazılı, görsel ve dijital olarak organize olan medya, halkın bilgilenme ve haber alma ihtiyacını karşılayan sektörel bir kurumdur. Haber alma merakı eğitim seviyesine göre değişen bir ihtiyaçtır. Eski yıllarda bu ihtiyaç, yazılı ve görsel basın aracılığı ile karşılanırken, son yıllarda elektronik ortamda faaliyet gösteren sosyal medya çok büyük bir etkinlik sağlamıştır.

Basın aynı zamanda halkın haber alma özgürlüğüdür. Bu özgürlük sınırsız bir özgürlük değildir. Sorumluluk ve faaliyet alanı Anayasa da tanımlanan, görev ve yetkileri 5187 Sayılı Kanunla belirlenen bir faaliyettir. Diğer yandan basın, halkın müşterek sesi ve olayların aynasıdır. Gerçeklerin olduğu gibi hiç değiştirilmeden halka aktarılmasıdır. Bunun herhangi bir nedenle engellenmesi ise sansürdür. Basın hürdür sansür edilemez sözü, sadece lafta kalmıştır.

Ayrıca Basını, Yasama, Yürütme ve Yargıdan sonra demokratik yaşamın dördüncü büyük gücü olarak gösterenler de bulunmaktadır. Yasama ve Yargıdan sonra oldukça etkili ve güçlü bir denetim organıdır. Halk, yönetimlerin ne yaptıklarını daha çok basından öğrenmektedir. Bu kadar etkili ve güçlü bir haber alma ve denetim organının etik değerlerinin de oldukça sağlam temellere oturmuş olması zorunludur. Doğru bilgi ve gerçek haber verme konusunda etik değerlere ve yasalara aykırı hareket eden basın kuruluşları cezai işleme tabi tutulmaktadırlar.

Bütün dünyada medyanın büyük bir güç olduğu kabul edilmektedir. Bu nedenle güç odakları medyanın kontrolünü ellerinde tutmak istemektedirler. Ancak, son yıllarda Türkiye de Medya gücünün yerini, güçlerin medyası almıştır. Ana akım medya ticaretle uğraşan holdinglerin eline geçmiştir. Bu durumda medya patronları nasıl istiyorsa, kontrol altında tuttukları medya kuruluşları da o doğrultu da hareket etmektedirler. Halkın özgür, tarafsız haber ve bilgi alma imkanı sınırlandırılmıştır. İşte bu hür düşünce ve haberalma özgürlüğüne yapılan işkencedir.

Osmanlı Devleti döneminde, ilk defa 1857 Yılında çıkartılan ‘’Basmahane Nizamnamesi’’ ile sansür kurumlaşmaya başlamıştır. O tarihten sonra basın üzerindeki baskılar giderek yoğunlaşmıştır. Çok inişli çıkışlı, çalkantılı bir dönemden sonra, 24 Temmuz 1908 yılında İkinci Meşrutiyetin ilanı ile birlikte sansür kaldırılmıştır. Ancak bu defa ittihatçı karşıtı gazeteciler üzerinde baskılar artmış, hatta ittihatçı karşıtı üç gazeteci öldürülmüştür. İlk öldürülen gazeteci Hasan Fehmi Bey’dir.

Her yıl 24 Temmuz’da ‘’Gazeteciler ve Basın Bayramı’’ ile birlikte “Basından Sansürün Kaldırılışının” yıl dönümü kutlanmaktadır. Kutlamaların coşkulu olduğunu söylemek mümkün değildir. Görsel ve yazılı medyanın çok büyük bir kısmının tarafsızlığını yitirerek uçlarda taraflı hale geldikleri, çok sayıda gazetecinin hapishanelerde yargılanmadan tutuldukları bir dönemde ‘’Gazeteciler ve Basın Bayramı’’ndan söz etmek mümkün değildir. Basın hürriyetinin tekrar sağlandığı, gazetecilerin fikirlerinden dolayı hapse atılmadıkları günler tekrar geldiğinde, yeniden ‘’Gazeteciler ve Basın Bayramı’’ ilan etmeye ihtiyaç duyulacaktır. İşte o zaman bu bayramın coşku ile kutlanması mümkün olacaktır.

Rahmetli Süleyman Demirel, basın mensupları ile çok sorunlar yaşardı. Ancak hiçbir gazeteciyi mahkemeye vermezdi. 1992 yılında benim de bir gazeteci ile yalan haberden dolayı bir sorunum olmuştu. Ben avukat tutarak gazeteciyi mahkemeye vermiştim. Sayın Demirel beni Makamına çağırdı. Evladım seni demi üzdü bu gazeteciler dedi. Efendim doğru haber yazsalar hiç üzülmezdim ancak, yalan haber yazdıklarına üzüldüm diye cevap verdim. Umarım gazeteciyi mahkemeye vermezsin dedi. Tazminat davası açtım efendim dedim. Doğru yapmamışsın evladım, bunlar benim için her gün yazıp çiziyorlar dedi.

Efendim siz Başbakansınız, ben gariban bir Özel Kalem Müdürüyüm dedim. Ben tazminat beklentisi içinde değilim. Yalan haber yaptıklarına dair kararı mahkemeden almak istiyorum dedim. Bak evladım, mahkeme kararını alırsın, tekzibi meyhane baskısında yayımlarlar. Haberi belki bin kişi okur ama tekzibi gören bile olmaz dedi. Ama bu konu senin hukuki hakkın yine de sen bilirsin diye bana anlayış gösterdi.

Tam iki yıl sonra ben davayı kazandım. O zamanın parası ile 40 milyon TL. tazminat aldım. O paranın kuruşunu cebime koymadım ve Başbakanlık Özel kalem Bürosundaki personele kebap ısmarladım. Rahmetli Demirel’in dediği gibi tekzibi de gazetenin meyhane baskısında yayımladılar. Rahmetli hiç unutmazdı. Bir gün Kuleli Ofis de Rahmetli Ekrem Ceyhun ile bir rapor üzerinde çalışıyorduk. Aradan uzun yıllar geçmiş, Rahmetli Demirel; evlat senin gazetecilerle bir davan vardı, onun sonucu ne oldu diye sordu. Dondum kaldım. Sadece, efendim aynen dediğiniz gibi oldu dedim. Ben sana söylemiştim dedi. Mekanı cennet olsun.

Bu gün ilk basın şehidi, Hasan Fehmi Bey’in öldürülmesinin üstünden 113 yıl geçmiştir. Çağdaş Gazeteciler Derneğinin kayıtlarına göre, o tarihten bu güne kadar toplam 81 gazeteci öldürülmüştür. Başta Hasan Tahsin, Sabahattin Ali, Adem Yavuz, Abdi İpekçi, Çetin Emeç, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı ve Metin Göktepe olmak üzere ebediyete irtihal eden bütün basın şehitlerimizi rahmetle anıyorum. Allah rahmet eylesin, mekanları cennet olsun.

Ayrıca yargılanmadan hapishanelerde tutulan, başta Fatih Altaylı olmak üzere,117 gazetecimizin bir an önce özgürlüklerine kavuşmasını dilerim. Kanaatimce günümüzün en büyük sansürü korkudur. Sansür fikre uygulanan zulümdür. Eğer düşüncelerinizi yazmaktan korkarsanız, bir gün gelir düşünmekten de korkarsınız. İşte fikir hayatı için en büyük tehlike budur. Kimsenin fikirlerini açıklamaktan dolayı hapse atılmadığı, doğruları düşünüp yazmanın suç sayılmadığı güzel günlerin gelmesini dilerim.

(24,Temmuz, 2025-Ordu)