SARI SALTUK
Anadolu ve Balkanlar’ın Türkleşip Müslümanlaşmasındaki etkisi sebebiyle adı etrafında menkıbeler oluşmuş bir alperen.
Horasan ve Anadolu erenleri adlarıyla anılan zümre içerisinde kendisinden en çok bahsedilen ve hakkında birçok anlatının geliştiği erenlerin başında Sarı Saltuk gelmektedir. Başta Anadolu ve Balkanlar olmak üzere Türk kültür coğrafyasında birçok yerde makam veya mezarı bulunan Sarı Saltuk’un en önemli etki alanının Balkanlar olduğu görülmektedir. Sarı Saltuk hakkında elde edilen bilgilerin önemli bir kısmı onun hakkında anlatılan rivayetlerin yazılı ve sözlü kaynaklarla günümüze kadar ulaşmasından ibarettir.
Hacı Bektaş-ı Veli’nin müritlerinden olan Sarı Saltuk’un Anadolu ve Balkanlarda çok sayıda türbesi bulunmaktadır. Bu türbelerin bazıları Müslümanların yanı sıra Hıristiyan ahaliler için de ziyaret yeri konumundadır.
Hakkında kaleme alınmış müstakil eserlerin en önemlisi Cem Sultan’ın, onun türbesini ziyaret edip menakıbını dinledikten sonra Ebülhayr-i Rûmî’ye yazdırdığı Saltuknâme’dir. Asıl adının Şerif Hızır olduğu, Saltuk adının savaşta yendiği bir kimse tarafından verildiği açıklanmaktadır. Saltuknamede ayrıca bir yiğitte bulunması gereken ok atmak, suda yüzmek, yazı yazmak ve yiğitçe gezmek olarak belirtilen dört özelliği olduğu da belirtilmektedir.
Sarı Saltuk uğradığı yerlerde önemli hizmetlerde bulunduğundan adına makam-türbeler oluşturulmuştur. Saltuknâme’ye göre başlıcaları Kaliakra (Bulgaristan), Babadağı (Romanya), Blagay (Hersek), Ohri (Makedonya), Kruya (Akçahisar/Arnavutluk), Rumelifeneri (İstanbul), Babaeski (Edirne), Bor (Niğde), Diyarbakır, Tunceli ve İznik gibi merkezlerde olmak üzere Sarı Saltuk’un pek çok türbesi bulunmaktadır.
Sarı Saltuk’la ilgili bir başka kaynak eser Oğuznamedir. Oğuzname, Türk halklarının efsaneleriyle ilgili birçok tarihi kitabın adıdır.
Oğuznâme’ye göre 660’ta (1261-62) Selçuklu Sultanı II. İzzeddin Keykavus, Moğollarca desteklenen kardeşi Rükneddin Kılıcarslan’a yenilip beraberindeki Türkmenlerle birlikte İstanbul’a İmparator VIII. Mikhail Palaiologos’a sığınmış, imparator kendisine Dobruca’da yer gösterince beraberindeki Türkmenlerle Rumeli’ye geçerek buraya yerleşmiştir. Yazıcıoğlu, Hıristiyan-Türk hükümdarı Dobrotiç’ten sonra (1354-1386) bu yeri Dobruca olarak anan ilk tarihçidir. Dobruca’da iki kasabada otuz kırk obalık bir nüfus oluşturan bu Türk gruplarına Sarı Saltuk liderlik yapmış, ancak Bulgar beylerinin bölgede güç kazanmasıyla birlikte bu grup 1304 yılında Batı Anadolu’ya geçerek Karesi’ye yerleşmiştir.
Sarı Saltuk hakkında bilgi veren bir diğer kaynak yakın zamanlara kadar ihmal edilmiş olan Yûsuf b. İsmâil en-Nebhânî’nin (ö. 1932) Câmiʿu kerâmâti’l-evliyâʾ adlı eseridir. Nebhânî kitabında Sarı Saltuk (Saltuk et-Türkî) hakkında bilgi verirken buna Kemâleddin Muhammad Serrâc er-Rifâî’nin 715’te (1315) yazılmış olan Tüffâḥu’l-ervâḥ adlı eserini kaynak olarak gösterir. Serrâc’ın verdiği bilgilere göre (Berlin Staatsbibliothek, nr. 8794, vr. 110b) Sarı Saltuk eski adı İsakça olan Dobruca’da yaşamış ve 697’de (1297-98) vefat ettiğinde zaman zaman inzivaya çekildiği dağın yakınlarına gömülmüştür. Mensuplarının onun adına yaptırdığı zaviye sebebiyle burası Babadağı olarak adlandırılmıştır.
Sonraki yüzyıllara ait kaynaklarda Sarı Saltuk tamamen menkıbevî yönüyle anılır. 1480’de tamamlanan Ebülhayr-i Rûmî’nin Saltuknâme’si diğer kaynaklara nispetle gerçek tarihî hikâyelerle dolu olduğundan akademik çevrelerde kabul görmektedir. 1481-1500’lü yıllarda kaleme alınan Hacı Bektaş Vilâyetnâmesi’ne ve aynı yıllarda yazılmış olan Vilâyetnâme-i Kutbü’l-aktâb Sultan Otman Baba adlı esere göre Sarı Saltuk, Hızır’ın himmetiyle Karadeniz’i seccadesiyle geçip Rumeli’ye gelmiştir.
Benzer menkıbelere göre Sarı Saltuk zaman zaman bir şahin şekline girerek kerametler göstermiş, insan yiyen yedi başlı devi tahta kılıcıyla öldürmüştür. Kâfirlerin konuştuğu dilleri ve dinlerini iyi bildiğinden kendini gizleyen bir keşiş ve rahip olarak onların kilise ve saraylarını gezmiş, bazı yöneticilerini öldürmüş, bazılarını İslâm’a döndürmüştür. Hacı Bektaş, müridi olduğu zaman Sarı Saltuk’a bir kılıç, bir seccade ile yanına Ulu Abdal ve Kiçi Abdal adında iki arkadaş vermiştir. Üçü birlikte seccadeyle Sinop’tan Ermenistan’a kadar giderek kralını Müslüman yaptıktan sonra Varna’nın kuzeyindeki Kaliakra Kalesi’ne ulaşmış, orada bulunan yedi başlı bir ejderi öldürüp kale kumandanının Müslüman olmasını sağlamıştır. Ardından Sarı Saltuk arkadaşlarıyla beraber bir süre önce vefat etmiş olan Hacı Bektaş’ın kabrini ziyaret için Anadolu’ya dönmüştür.
Tarihî kaynaklara göre Sarı Saltuk, Dobruca’ya yerleşmesinden vefatına kadar irşad faaliyetlerini sürdürmek amacıyla çeşitli tekke ve zaviyeler açmıştır. Dobruca’daki Sarı Saltuk, Kaliakra’daki Sultan (Yılan) Tekkesi, kendisinin bizzat açtığı ve faaliyette bulunduğu tekkeler olarak bilinmektedir. Sarı Saltuk’un adına ölümünden sonra açılan tekkeler Babaeski’deki Eski Baba Tekkesi ile Kütahya Şeyhlü’deki Sarı Selçuk Tekkesi’dir.
Türkiye sınırları içinde de birçok yerde Sarı Saltuk türbeleri vardır. Bunlardan Tunceli Hozat’ta aynı adla anılan tepedeki türbe Alevîler için önemli bir ziyaretgâhtır.
Diyarbakır’da şehrin merkezinde Gülşenîler Tekkesi diye bilinen tarihî yapılar arasında ona ait bir türbe mevcuttur. Niğde Bor’daki türbe edebî kaynaklarda adından bahsedilen bir ziyaretgâhtır. Bektaşî kaynaklarına göre bu türbe Sarı Saltuk’un Anadolu’yu dolaşmaya gönderdiği oğlu İbrâhim Saltuk’a aittir.
Babaeski’deki Sarı Saltuk Tekkesi, Bulgar savaşında veya Cumhuriyet’ten sonra yok olmuştur. İznik’te şehir dışındaki özel bir arazide dört sütun üzerine kurulu etrafı açık bir başka türbe daha bulunmaktadır ki hacca gidenler tarafından yolculuk öncesi ziyaret edilmektedir. Manisa Alaşehir’de Şeyh Sinan Camii yakınında da Sarı Saltuk adına bir türbe vardır. İstanbul’da Rumeli feneri binası içindeki sanduka ve kitabeli kabrin de Sarı Saltuk’a ait olduğuna inanılmaktadır.
Mezarının birçok yerde görünmesinin sebebi de menkıbeleştirilmiştir. Sarı Saltuk, Balkanlar’ı dolaştığı her yerde din, dil ve irk farkı gözetmeksizin insanlığa hizmet etmiş. Bu nedenle Sarı Saltuk Balkanlar’da hem bir aziz, hem de bir derviş olarak tanınmıştır. Nitekim Babaeski’de aziz Nikolas, Ohri’de aziz Naum ve Yunanistan’ın Korfu Adası’nda aziz Spiridon makamları, aynı zamanda Sarı Saltuk makamı olarak bilinmektedir. Sarı Saltuk’un vefatı bile insanlara ayrı bir ders niteliğindedir. Öleceğini hissettiğinde 7 tabutun hazırlanmasını ve içlerine kendi ağırlığınca kum doldurulmasını ister. Vefatından sonra gezmiş olduğu diyarlardan Sarı Saltuk’un naşını almak için temsilciler gönderilir. Gelen temsilciler Sarı Saltuk’u kendilerinden gördükleri için naşını kendi memleketlerine götürmek isterler. Herkes esas cenazeyi almak ister. Sarı Saltuk ölünce tabutlardan birinin içine konulur. Herkes kendine ait tabutu alır ve hepsinin içinde de Sarı Saltuk vardır. Temsilciler yanlarına birer tabut alarak memleketlerine dönerler. Bu efsanenin bir sonucu olarak bugün pek çok yerde Sarı Saltuk’un makam türbeleri karşımıza çıkmaktadır. Bunlar arasında Babadağ (Romanya), Kruya (Arnavutluk), Blagay (Bosna-Hersek), Ohri (Makedonya), Dobruca yakınında Kalikra-Kaliagra (Bulgaristan), Kofru adasi (Yunanistan), Dancing (Polonya), Bivanyah (İsveç), Moskova (Rusya), Kırım ve Türkiye’de Babaeski, Bor, Diyarbakır, İznik ve Manisa’daki makam türbeleri sayılabilir.
Sarı Saltuk’un Anadolu ve Rumeli’deki türbe ve makamları ile ilgili menkıbelerde Türk inanç sisteminin özellikleri görülmektedir. Genellikle de İslam öncesi inanç sistemlerinin kutsallık atfettiği tepe başlarında ve akarsu kenarlarında görülen türbe ve makamlar adak adama, dilek dileme, ağaçlara bez bağlama ve çeşitli ibadet şekillerine dayanmaktadır.
Hemen bütün menkıbelerde soyu Hz. Muhammet ve Hz. Ali’ye dayandığı söylense de Türk kökenli bir alperen olduğu kesindir. Anadolu’nun çeşitli yerlerinde Sarı Saltuk soyundan geldiğini iddia eden aileler de mevcuttur.