Necdet Topçuoğlu

Tarih: 01.12.2024 03:42

SİYASİ SİYAM İKİZLERİ

Facebook Twitter Linked-in

SİYASİ SİYAM İKİZLERİ

Necdet Topçuoğlu

Siyam ikizleri olarak da adlandırılan yapışık ikizler, döllenme sırasında birbirine bağlanan iki embriyonun neden olduğu, çoğunlukla karın, göğüs veya baş bölgesinde fiziksel olarak birbirine bağlılık meydana getiren doğum anomalisidir. Siyasette de ayakta kalmak için birbirine mecbur olan partileri, "Siyasî Siyam İkizleri" olarak adlandırmak mümkündür. Bunun tipik örneğini Cumhur İttifakı'ında, AK Parti ve MHP oluşturmaktadır. İttifak da başka partiler de bulunmaktadır, ancak onların yoklukları sonucu etkilememektedir.

AK Parti ve MHP iktidarlarını sürdürmek için birbirlerine muhtaçtır. Hedeflemiş oldukları ebedi iktidarları için, yapılması düşünülen Anayasa değişikliğine, kendi oyları yeterli olmadığından, Meclis de DEM Parti'nin oylarına ihtiyaç duymaktadırlar. Bu nedenle Abdullah Öcalan, DEM Parti ve Kandil denkleminde bir oyun kurma peşindedirler. Ancak durum hiç de MHP Lideri, Bahçeli'nin "APO meclise gelsin DEM parti grubunda konuşsun " demesiyle bitmemektedir. Öcalan’ın DEM Parti ve Kandil üzerindeki etkisinin ne olduğunu ölçmeden bu görüşün katkısı olmaz. Halbuki Selahattin Demirtaş’ın halk tabanındaki karşılığı Öcalan’dan daha fazladır. Erdoğan ve Bahçeli’nin bunu bilmemesi mümkün değildir.

PKK, Ankara’nın Tuzluçayır semtinde kurulduğunda, ben üniversite öğrencisiydim. Partiyan Karkeran Kürdistan (Kürdistan İşçi Partisi) olarak kurulmuştur. Kuruculardan Haki Karaer, Mustafa Karasu, Mehmet Uzun ve Kemal Pir’i tanıyordum. Kuruluş toplantılarına gizlice MİT elemanları da katılmıştı. Hepsi oldukça heyecanlı, tecrübesiz Anadolu çocuklarıydı. Tanıdıklarımdan Mustafa Karasu dışındakiler zaman içinde bağlantıları çözüldükçe öldürüldüler. Mustafa Karasu TİP’li olarak bilindiği için, arkadaşları ona Timisi lakabını koymuşlardı. Kuruculardan hayatta kalanlar, 80 yaşına merdiven dayamış ihtiyarlardır. Bunlar İngiltere Exeter Üniversitesi ekolünden olup, İngiliz yönlendirmeleridir. Genç kuşağın bunları dinleyeceklerini düşünmüyorum.

Terör örgütüne silahları gömün gelin demek, benim katıldığım bir söylem değildir. O silahlar kan döken suçlu silahlardır. Devlet silah bırakılmasını ve silahların teslim edilmesini istemelidir. O silahları kullananların yargı önünde hesap vermeleri zorunludur. Kimse silahları bırakın, yeni hayatınızdaki yolunuzu açalım diyemez. Buna her şeyden önce şehit aileleri izin vermez. Dikkat edilirse PKK unsurları artık Türkiye de eylem yapmamaktadır. Bütün güçlerini Suriye’nin kuzeyine taşıyarak, ABD’nin talimatı ile PYD ve YPG’nin emrine girmişlerdir. Suriye’nin kuzeyinde ABD’nin eğit, donat projesi kapsamında yetiştirdiği 70 binden fazla silahlı güç bulunduğu iddia edilmektedir. ABD vekalet savaşını, İsrail’in desteği ile bu güç tarafından yürütmeyi planlamış görünmektedir.

Türkiye’ye karşı dış tehdit arttığından, iç cephenin güçlendirilmesi fikri doğru bir politikadır. Ancak girişimlerin doğru olduğunu söylemek mümkün değildir. Bin yıllık Türk, Kürt kardeşliğini terörist başı Abdullah Öcalan üzerinden güçlendirmek akıllara ziyan bir girişimdir. Zaten toplumsal tepki, Bahçeli’nin söylemini değiştirmesine neden olmuştur. Bahçeli son konuşmasında Öcalan Meclise gelip DEM Parti Grubunda konuşsun söylemini, DEM Parti heyeti İmralı’ya gitsin olarak değiştirmiştir. Bu görüşmelerden olumlu sonuç beklenmediği bizzat Erdoğan tarafından ifade edilmiştir. TBMM çatısı altında aranmayan çözümlerin toplumsal karşılığının olması mümkün değildir.

Emperyalizmin Bölgesel Kontrollü Savaşlar stratejisi devam etmektedir. Bu nedenle Suriye’nin kuzeyindeki hareketliliğe dikkat edilmelidir. Türkiye’nin Suriye ile ilişkilerini düzeltmedikçe o bölgedeki terör yapılanmasını yok etmesi mümkün görünmemektedir. Bölgede üstlenen ABD ve İsrail destekli, PYD ve YPG yapılanması, adı konulmamış paravan bir terör devletidir. Türkiye’nin yıllardır başını ağrıtan PKK da bu yapının içinde yer almaktadır. Hükumet çevreleri satır aralarında, bölgedeki Kürtlerin hamisi olabileceklerini ifade etmektedirler. Bu çok tehlikeli bir söylemdir. Bu yolun sonu federasyona çıkar. Federasyon gelecekte Türkiye’nin bölünmesi demektir.

Cumhur İttifakını oluşturan, Siyasi Siyam İkizleri, AK Parti ve MHP’nin dilinin altındaki bakla, Erdoğan’ın yeniden Cumhurbaşkanı adayı olabilmesidir. Bunun ya bir erken seçim, ya da Anayasa değişikliği ile olması mümkündür. Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik koşullar nedeniyle, erken seçimi göze alamadıkları için, Anayasa değişikliğini denemek istemektedirler. Bu durumda DEM Partinin Milletvekili oylarına ihtiyaçları bulunmaktadır. DEM Parti bir ideoloji partisidir. PKK izin vermedikçe Türkiye partisi olması mümkün değildir. Daha terörle bağını kopardığını bile ifade edememiştir. Böyle bir partiye Türkiye’nin aleyhine olabilecek ödün verildiği takdirde, Anayasa değişikliği sırasında desteğinin alınması mümkündür.

Erdoğan herhangi bir şekilde tekrar Cumhurbaşkanı olduğu takdirde Türkiye, Azerbaycan ve Rusya’daki sisteme benzeyen bir sisteme dönüşür. Cumhurbaşkanlığı hanedanlığın eline geçer. Saltanat ve Hilafet yeniden geri gelir. Türkiye de yine seçimler olur ama, seçilen hep hanedandan birisi olur. Bu nedenle Türkiye, köprüden önceki son yol ayrımındadır. Bu fırsatı kaçırdığı takdirde, geçmiş olsun, bir daha geri dönüşü mümkün değildir. Zaten sistemi değiştirmesi gerekenler ülkeyi terk etmenin gayreti içindedir. Şahsi kanaatim önlenemez bir şekilde oraya doğru gittiğimizi görüyorum.

(29, Kasım, 2024-Ankara)


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —