TÜRKİYE'DE GEN ARAŞTIRMALARI
Mithat Baş
Gen bilimini öteden beri merak etmişimdir. Bu konuda başka meraklı yazarlar da var. Bunlardan biri de Oda tv yazarı Kaan Arslanoğlu. İlginç bulduğum fikirlerini paylaşmak istedim.
Türkiye ve Azerbaycan Türklerinde esmerlik baskındır, ama sarışın ve kumrallar az oranda değildir. Ve bunların çoğu öz be öz Türk’tür. Çünkü eski ve yeni birçok Türk kavmi sarışın, kumral, kızıldır. Türklerin çekirdek geni büyük olasılıkla R1b'dir. Avrupa halklarını oluşturan hâkim gen budur
Yapılan gen araştırmalarında aşağıda belirtilen durum ortaya çıkmıştır.
Türkiye
% 22 J2 beyaz Akdeniz.
% 24 R1B kadim Orta Asya. Kafkas.
% 10 G Kafkas.
% 10 R1A kadim Orta Asya.
% 10 Q, N1 Sibirya.
Türkiye'de hâkim gen R1b ve R1a genidir. Ondan sonra J2'dir. J2 geni beyaz Akdeniz genidir. R1a Slavlarda ve Avrupa'da da çok görülür. Avrasya Türk kavimlerinde ayrıca C, N, Q, O baskınlığı da vardır. Yani sarı ırk, Kızılderili genleri, Eskimo ve İskandinav genleri… Türklük bir ırk birliği değil bir dil ve kültür birliğidir. Böyle bir başka dünya kavmi yoktur. İşte “Irkçılığı bitirirse Türkler bitirir” sözünün bilimsel temeli budur.
Giderek daha büyük bir havuzda toplanan arkeolojik bulgular artık çok sağlam genetik araştırma bulgularıyla destekleniyor, gen havuzu da genişliyor. Böylece daha önce hipotez olarak sunulan iddialar dört bir boyuttan kanıtlı tezlere dönüşüyor. Elimizdeki kitap arkeolojinin, tarihin bulgularına, genetik araştırmaların gösterdiğine, dil boyutunu da katarak çemberi tamamlıyor.
Tarihçi Prof. Dr. Osman Karatay’a göre pek çok insan yabancı dil bilebilir, pek çok insan Türkçe sözcüklerle yabancı sözcüklerin benzerliklerini bulabilir. Önemli olan dilbilim kuralları içinde bu benzerlikleri köklere, yapım eklerine göre bir yere oturtabilmek; gerçek ortaklığı rastlantıdan ayırabilmektir. Bunu yaparken ve yapmak için öteki bilimsel disiplinlerden de yararlanabilmek gerekir.
Osman Karatay’a göre Hint-Avrupa dili diye bir şey var. Ama bilindiği, anlatıldığı gibi değil. Yani ortaklığın derinliği o kadar güçlü değil. Pek çok sözcük ortak olmadığı gibi, yapı eklerinde, gramerde önemli farklılıklar söz konusu, bu aynı aileden denen diller arasında.
Yazar Kaan Arslanoğlu’nun da dil bilimi konusunda araştırmaları var. Örneğin Arslanoğlu’na göre Altay dili denen Türkçe, Macarcaya, Fin-Ugor dillerine neden bu kadar yakın? Neden Hint-Avrupa köklerine, Almancaya bu kadar yoğun ortak? Tüm bunların yeni baştan ele alınması gerekiyor.
Fritz Neumark “Tarihten Türkleri çıkarın geriye bir şey kalmaz” demişti. Tarihsiz ulusların kaderi büyük bir şaşaa, ışıltılı bir uygarlık sahnesi arkasında hep kan, gözyaşı ve kırımdan ibaret kaldı.
Kaan Arslanoğlu’nun başka tespitleri de var: “Dünya dillerinden Türkçeyi çıkarın, konuşamazlar.
10. yüzyıla kadar İran ve çevresindeki topraklarda konuşulan baskın dil Ön-Türkçe, Türkçeydi. Arap hâkimiyetinin kesinleşmesinden sonra Arapçayla Türkçenin karışımı yeni bir dil doğdu: Bugünkü Farsça oluşmaya başladı.
Daha sonraki yüzyıllarda da bölgenin Türk boyları, melezleşmiş başka boylar ve Arap karışımıyla başka etnik gruplar ve diller oluştu. Talışlar, Soranlar, Kurmanclar, Zazalar, Tacikler… Kabaca bunların hepsi için Türk Arap melezliği diyebiliriz.”
***