Necdet Topçuoğlu

Tarih: 22.11.2025 04:58

İLHAN CAVCAV'I RAHMETLE ANIYORUM

Facebook Twitter Linked-in

İLHAN CAVCAV'I RAHMETLE ANIYORUM

Necdet Topçuoğlu

Rahmetli İlhan Cavcav ile 2000'li yıllarda tanışmıştım. O dönemde Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunda Başdenetçi olarak görev yapıyordum. Ekip olarak Atatürk Orman Çiftliğini denetliyorduk. Çiftlik Yönetiminin kiracılar ile sorun yaşadıklarını tespit etmiştik. Sözkonusu kiracılar arasında Gençlerbirliği Spor Kulübü de bulunuyordu. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, AOÇ'den  120 dekar arazi kiralamış ve söz konusu arazinin 60 dekarını Gençlerbiliğine, 60 dekarını da Ankaragücü'ne tahsis etmişti.

Kira sözleşmeleri üzerinde yaptığım incelemelerde, Gençlerbirliği Yönetiminin şartlara uymadığını görmüştüm. Kira artışlarını yerine getirmemiş, kirayı sürekli ilk belirlenen miktar üzerinden yatırmaya devam etmişlerdir. Ayrıca sözleşmede olmamasına rağmen, kiralanan araziye sporcular için beş yıldızlı otel kalitesinde sosyal tesis kurmuşlardır. Diğer yandan kiraladıkları arazide yer alan, Atatürk döneminden kalan yüzme havuzlarını işleterek gelir elde etmişlerdir. Bunlar sözleşmeye aykırı hususlardı. AOÇ Yönetimine sorduğumda ne tahliye edebiliyoruz, ne de şartlara uyuyorlar diye sıkıntılarını dile getirmişlerdir.

Bunun üzerine tesisleri ziyaret ederek, Yönetimle görüşmeye karar vermiştim. İlgili görevliler randevu aldılar ve tesislere gittim. Beni kulüp başkan yardımcısı emniyet eski müdürlerinden Atila Aytek karşılamıştı. Tespit ettiğim sorunları kendisine aktardım ve neden sözleşmeye uymadıklarını sordum. Atila Bey bu konu da Başkanımız İlhan Cavcav ile görüşmeniz daha uygun olur dedi. Tamam o zaman geldiğimi haber verin, görüşelim dedim. İlhan Cavcav kendi un fabrikasındaymış beni oraya davet etti. Kendisine iletin, sorun un fabrikasında değil, spor tesislerindedir. Bu nedenle sorunun olduğu yerde görüşmemiz gerekir dedim.

İlhan Başkan kısa bir süre sonra tesislere geldi. Elinde bastonu, biraz tedirgin bir vaziyette hoş geldiniz müfettiş bey dedi. Kendisiyle tanıştık, sorunları bir defa da ona anlattım. Kirayı artırmamışsınız, eski rayiçten ödüyorsunuz, o paralar emanet hesaplarda bekletiliyor dedim. Bakın sözleşmeye aykırı olarak buraya beş yıldızlı sosyal tesis yaptırmışsınız, yüzme havuzlarını da işletip, gelir elde diyorsunuz diye söyledim. Mahçup bir şekilde, ama beyim tesisin önüne Atatürk'ün heykelini de yaptırdım dedi. Yaptırmışsınız ama kendi heykeliniz Atatürk'ün heykelinden büyük olmuş dedim. Hiç sesini çıkarmadı. Bir süre sonra, hukuka karşı boynumuz kıldan incedir, Yasalar ne diyorsa onu yapalım beyim dedi.

İnanın bu mütevazi ve hukuka saygılı tavrı, onu benim gözümde oldukça yüceltti. Asla şimdiki görgüsüzlerin yaptığı gibi, sen benim kim olduğumu biliyormusun diye bir role soyunmadı. Beni bir dinlermisiniz dedi. Evet sonuna kadar dinlerim dedim. Ben Deniz Baykal'ı buraya davet ettim. Tesisleri gezdirdim, birlikte yemek yedik, çok beğendi. Ama efendim burası bizim değil, biz AOÇ'nin kiracısıyız dedim. Bana, sana söz veriyorum buranın tapusunu size verdireceğim dedi. Bende ona güvenip, nasıl olsa tapusunu alacağız diye işi gevşek tuttum, işin aslı budur dedi. Böylece sorunun nereden kaynaklandığını anlamış oldum.

Kendisine konuyu yasal yönü ile anlattım. 5659 Sayılı AOÇ Kanununun 10'uncu maddesine göre, çiftlikten arazi verilmesi veya kiralanması Kanunla mümkündür dedim. TBMM'den Kanun çıkartılması gerektiğini söyledim. Benim amacım üzüm yemek, bağcıyı dövmek değil dedim. Siz sözleşmedeki kira artışlarından doğan farkı yasal faiziyle birlikte yatırın, konuyu çözelim dedim. Bu yapmış olduğunuz tesis de siz burdan ayrıldıktan sonra AOÇ envanterine girecektir, havuzları da para karşılığı işletmemeniz gerekir dedim. Bunları yaparsak sorun çözülüyormu dedi, çözüleceğini söyledim. Çok mutlu oldu. Beyim bir teklifim var kabul ederseniz bizi çok mutlu edersiniz dedi. Buyurun dedim. Fubolcular ile birlikte bir öğle yemeğine katılırsanız, onlara bir konuşma yaparsanız çok faydalı olur diye söyledi.

Önce bana tesisleri gezdirdi. Teknik direktör Ersun Yanal'ı çağırdı ve beni tanıştırdı. Alınan aletleri gösterdiler. İlhan Başkan Ersun Yanal'ın hiçbir talebini geri çevirmediğini söyledi. Bu aletlerin her birisi bir kas grubunu çalıştırıyormuş diye ekledi. Sonra futbolcuların odalarını gezdik. Özellikle yabancı futbolcuların odaları çok düzenli ve tertipliydi. Onları kitap okurken bulduk. Bixim Türk futbolcuların odaları dağınıktı. Sadece Gökhan Gönül yabancılar gibi düzenliydi. Bizim çocuklar da tavla ve satranç oynuyorlardı. Tesisler adeta bir akademi gibiydi. Sonra dışarı çıktık ve antrenman sahalarını gezdik. Kendimi İngiltere de sandım.

Saha kenarında zenci bir kadın dikkatimi çekti. Bu kim Başkan diye sordum. Afrika'dan Promise adında bir çocuk getirdik, daha 17 yaşında. Çocuk anasından ayrılmıyordu, ben de anasını da alıp getirdim, un fabrikasında iş verdim dedi. Tesislerde kalıyorlar, bu yavrudan çok umutluyuz dedi. Afrika'ya gidip köylerden nasıl futbolcu seçtiğini anlattı. Bunları yetişirip, yüksek fiyatlara satarak, kazandığımız para ile kulübü götürüyoruz dedi. O zamanın parasıyla şu anda 38 Trilyon TL paramız var dedi. Üç şeyden çok iyi anlarım, fubulcu, buğday, diğerini söylemem, onu gençliğimde iyi anlardım dedi. Söylemedi ama gülüşmelerden ne demek istediğini anlamış olduk.

Bu arada futbolcular yemek salonuna geçmişlerdi. Bizde gittik ve oturduktan sonra diyetisyen geldi, Başkana yemeğin kalori hesabını anlattı. Yemekten sonra benden bir konuşma yapmamı istediler. Bende "Takımdaşlık Ruhu" konulu bir konuşma yaptım, çok beğendiler. Daha sonra bu konuşmayı başka konulara uyarlayarak makale olarak paylaştım. İsteyenlere tekrar gönderebilirim. Bu arada AOÇ ile olan sorunlar da çözülmüş oldu. Ben ayrılırken İlhan Başkan bastonuna dayanmış halde, "işi erbabından soracaksın, Deniz Baykal'a güveneceğimize, müfettişe danışsaydık bu işler başımıza gelmezdi" dedi. Vedalaşıp ayrıldık. Halen gözümün önüne geliyor.

İlhan Cavcav Başkanı tanıdıktan sonra, futbol ve spor adamlığı anlayışım yeni bir boyut kazanmış oldu. Sınırlı imkânlarla bir kulübün nasıl yönetilebileceğini görmüş oldum. Futbolda altyapının kaynak yaratma bakımından ne kadar hayati öneme sahip olduğunu anladım. Profesyonel takım yönetmenin bir sistem ve disiplin işi olduğunu gözümle gördüm. TİGEM'i denetlediğm yıllarda, İlhan Başkanı bir defa da Konya civarında buğday tarlasında gördüm, ayak üstü sohbet ettik. Tanıdığınız insanlar vefat edince üzüntünüz daha farklı oluyor. İlhan Başkan vefat edince tarifsiz derecede üzüldüm. Çok değerli bir spor adamı olarak iz bırakmıştır. Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun.

(19, Kasım, 2025-Ankara)


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —